14 Eylül 2012 Cuma


BANA BENİ BUL!


15 Eylül. Bugün doğmuşum ben. Görmedim, annem babam öyle dediler inandım görmediğim birçok şeye yalan söylemediklerinden, yalan söylemek için hiç bir sebeplerinin olmadığını bildiklerimden gelen birçok habere inandığım gibi.

İnsan doğum günlerinde nereye bakar, geçmişe mi? Belki geleceğe...
Belki en çok kendine bakar, ne olduğuna, kimliğine, kişiliğine, ne olmak istediğine, hayallerine, ne olamadığına hayal kırıklıklarına. En çok da izlediği yola bakar, nereden nereye geldiğine, ne çok değiştiğine.Bir muhasebe zamanıdır doğum günleri. Buruktur kendi hesabını kitabını yapmak, belki de bu burukluğu gidermek için isteriz hatırlanmayı, kutlanmayı, hatta hediyeler almayı.

Bugün beni en şaşırtan şey, yapamam sandıklarımı yapmış, yapabileceğimi sandıklarımı ise becerememiş oluşum. Şaşkınım, bu ancak kendimi yanlış tarif etmiş olduğumun bir ispatı. Ben kimim sorusuna yanlış bir cevap vermişim, beni yanlış teşhis etmişim. Ben sandıklarımın bir kısmı anne babamdan, bir kısmı yaşadığım ortamdan, bir kısmı hayal kırıklıkları ve yanlış seçimlerden kaynaklanmış bir kabukmuş. Kabuğu soyunca içinden çıkan ben bambaşkaymış. Ama bu şimdiki beni doğru teşhis ettiğim anlamına gelmiyor tabi. Belki de soğan gibi kat kat kabuğum var ve her seferinde bir kabuğu daha atınca "ben buyum" diyeceğim, her seferinde yeniden yanılacağım.
Bildiğim kendimi bilmediğim.
Anladığım şu ki, insan kendini kendi tecrübeleri ile ya da etrafındakilere kıyasla tanıyamıyor.
Bize kendimizi anlatacak içimizi özümüzü, değişmez benimizi, yahut hedeflenen, tasarlanan benimizi anlatacak biri gerek.
Bugün anlıyorum ki biz vahye, peygambere, mürşid-i kamillere sadece Allah'ı tanımak için değil, kendimizi tanımak için de muhtacız. Aslında onlar bize Allah'ı anlatıyorlar ki Onda kendimizi görebilelim. Aynıyla Onu yansıttığımız, yahut zıddıyla Onu tanıttığımız, yahut üstümüzdeki leke ile Onu perdeleyip kapattığımız biçimiyle Onu tanımak, aslında ne olduğumuzu, ne olmadığımızı, ne olacağımızı, nasıl olacağımızı, önümüzde ne gibi engeller olduğunu bilmek demek. Bir nevi kendi tarihçe-i hayatımızı bilmek. Ah kendi romanımızı okumaya ne kadar da muhtacız. Her kitapta kendi kitabımıza dair ipuçları arıyoruz. Oku kitabını denmeden önce okuma denemeleri yapıyoruz, zamanı geldiğinde iyi bir okuma yapabilmek telaşıyla ciltlerle sayfalar karıştırıyoruz.

Hep kafamı kurcalardı, genel olarak bize Allah ve kul anlatılıyor da biz özel olarak kendimizi bu külli kulun içinde nasıl bulacağız? Ben Mona olarak ne işe yararım, ne için tasarlandım, yeteneklerim neler, benden beklenen ne ki hayallerim ne ola. Bunu hiç bilemedim.
Şimdi tevehhüm edilen ömür yolunun yarısında yavaş yavaş hissediyorum ki bizim zaten herkesin ve her şeyin Rabbi olan Allah'ı tanıdığımız yok, alemlerin Rabbine hamdolsun derken sadece nebiyi taklid ediyoruz, biz genel ve külli kulu da bilmiyoruz. Bizim nebinin öğrettiklerinden, mürşitlerin söylediklerinden tek anladığımız kendi Rabb-i Hassımız. Biz istidadımıza göre duyuyor görüyor algılıyoruz vahyi de. Bu yüzden bizim zihnimizdeki kul, aslında biziz. Ve aslında işittiğim mesaj bana genel bir kulu, bir insanı değil Mona'yı anlatıyor.
Bu yüzden her birimizin anlayışı fehmi seyr-i süluku biricik, bu yüzden kitabı sadece kendimize gelmişcesine okumalıyız, çünkü zaten öyle.

Ötekine berikine gelmiş olanı, insanların Rabbini, alemlerin Rabbini ancak kamiller tanıyor, bu yüzden de sana bana konuşabiliyorlar, bu yüzden seni beni kendileri gibi ve bizden daha iyi tanıyorlar. Onlar bize bizde bakmıyor ki, Onlar bize Hak'ta bakıyorlar. Onun aynasında alemi seyrediyorlar. Yine bu yüzden bizim ötekine berikine öğretmenlik yapma çabamız beyhude. Kendini bilmeyen başkasına nasıl birşey öğretsin.
Bu yüzden sadece yüksek sesle konuşurken bizi işiten başkalarına kendi yollarını bulurken edeceğimiz yardım bir mutlu tevafuktan ibaret.

Allah'ın rahmetinden ism-i Hadi'den, Nebinin şefaatinin eseri, tüm mürşid-i kamillerden gelen bir himmet diliyorum bugün.
Ya Hadi!
Bana yolumu buldur, bana beni buldur.
Kaybolmama, lüzumsuz sokaklarda dolanmama, işe yaramaz şeylere tutunmama, maksadıma ulaşmada bir fayda vermeyecek insanlara bel bağlamama müsade etme.
Bana ismimi buldur.
Bana Seni buldur.
Sen karşıma çıkmazsan, elimi tutup  "Benim ben senin Rabbin!" diye uyarmazsan, ben Musa gibi çölde kaybolurum.
Çok düşüyorum, elimi bırakma.
Üşüyorum bana da kutlu bir ateş yak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder