30 Eylül 2012 Pazar

Soru sormak bir şey istemek hakkında

Fütuhat-ı Mekkiye'de bir babda İbnül Arabi gerçek Alim'in sual karşısındaki tavrının ne olması gerektiğinden bahs eder.
Alim kendisine sual sorulduğunda sual soranın seviyesine bakıp "sen bunu anlamazsın" dememesi gerektiğinden söz eder. Bu sadece metoda dair bir tespit değildir. Şeyhe göre o kişi madem ki o soruyu sormuştur, ona o soru sordurulmuştur, öyleyse o kişinin o cevaptan alacağı özel bir yön vardır. Bir payı vardır.
Bediüzzaman'nın benzetmesinden yola çıkarsak belki o zat o sorunun açtığı bahçenin tüm meyvelerini toplayamayabilir, ama onun oradan koparacağı bir meyve vardır, ve vücudunun(varlığının) gelişip serpilmek için o meyveye ihtiyacı da vardır.

Öyleyse o adama "sen anlayamazsın" diyen alim meseleyi anlayamamakta, ona makamına uygun bir cevap verememekte, bugünkü dille seviyesine inememektedir. Oysa ilmin de bir merhameti vardır. Ve tüm sorular cevaplanmak için sorulurlar. Aksi takdirde kişiden sadır olmazlardı.Ancak alim de bu hususta cahil olabilir ve o zaman "ben bilmiyorum" demesi gerekir.

Arapçada ve İngilizcede soru sormak ile istemek manaları aynı kelimeyle ifade edilirler. Dilin bu verisinden yararlanarak meseleyi istemek, dua etmek kavramlarına taşıyabiliriz.

Biri bir başkasından bir şey isterse istenen kişi isteyene maddi ya da manevi bir şey vermek zorundadır. "Bunu isteyemezsin" diyemez. Madem ki istemiştir, demek ona istetilmiştir. Ya ona istediğini uygun bir makamda vereceksin, ya da bu hususta kendi "fakirliğini" itiraf edeceksin. Belki ona istediğini bulabileceği yön göstereceksin.İsteyenin isteğini tabir edeceksin. Onu anlamsızlıkla suçlamak senin anlamadığının en büyük kanıtıdır. Üstelik o isteğini, ihtiyacını bilmiş belki talep edeceği yeri şaşırmış, sen ise onda tecelli edenin mutlak olarak El Hakim'den olduğunu unutmuşsun. Kendini doğru noktada durur, ötekini yanlış sanmışsın. Senin şaşkınlığın daha büyüktür.

Duaya gelirsek bu çok umut vericidir. Madem ki istekler, meyiller, yönelimler Ondandır. O halde dualara mutlaka karşılık verecektir, ya istediğimizi makamımıza uygunsa aynen verecek, ya bize uygun bir kısmını verecek, ya da bize istediğimize ulaşabileceğimiz bir başka yön gösterecek, isteğimizi tabir edecek.
 Bediüzzaman'ın diliyle söylersek "Vermek istemeseydi istemek vermezdi"

Madem öyle Allah'tan istesin benden niye istiyor deme hakkın yoktur. Bu rahatlıkla müşriklerin kendilerine gelen muhtaca "Allah'ın doyuracaklarını biz mi doyuralım" demesine benzer. Allah onu senin elinle doyuracaktır. Sen doyuran el olmazsan aç kalan sen olursun.

Bu maddi manevi her şeye kıyas edilebilir. İnsan bu meselede ancak acizim, fakirim, cahilim, isteğine karşılık bir şey veremedim beni affet diyerek kurtulabilir.

Herkesin her sözünü dinlemek, her soruya cevap vermek, her isteyene bir şey vermek zorunda mıyım diyenler ne kadar kibirli, ne kadar Peygamber ahlakından uzak olduklarına bir bakmalıdırlar. Münafıklar da onu "Herkese kulak veriyor" diye eleştiriyorlardı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder