13 Ağustos 2013 Salı

Tadı mor kokusu mor üzümler


Hayatı ne değiştirir?
Ani sarsıntılar mı?
Uzaklara gitmek mi?

İnsanın evi neresidir?
Geride sizi bekleyen kimse yoksa, çıktığınız bir yolculuktan geri döner misiniz?
Karar vermenize yardımcı olan nedir?
Dilini bilmediğiniz bir ülkede bir semt pazarından aldığınız tadı mı kokusu mu rengi mi daha mor karar veremediğiniz üzümler mi?
Frances bir film kahramanı, bir yazar, terk edilmiş, alıp başını gitmiş, nereden başlayacağını bilmeyen bir kadın.

Kızgın Güneş sıradan bir film. Ancak içerdiği büyüleyici Toscana görüntüleriyle bile izlemeye değer.
Toscana, İtalya'da bir bölge. İnişli çıkışlı tepeleri, asırlardır tamir edilen ama asla yıkılmaya kıyılamayan evleri, üzüm bağları, irili ufaklı dereleri ile doğanın mimari ile sarmaş dolaş bir uyumla bir araya geldiği bir memleket.
Frances bir Amerikalı, ama belki de aslında o bir Toscana'lı...

Bazen hayata bir ani darbe gelir. İnsan ne yapacağını bilemez. Bazen bu bilemeyiş içinde en iyi seçenek kaçmak gibidir. Uzaklaşmak, düşünmek için değil, düşünmemek için, şoku atlatabilmek için. Böyle zamanlarda bir tura katılıp hiç tanımadığınız pek de fazla konuşmak zorunda kalmayacağınız insanlarla hep görmek isteyip ertelediğiniz bir ülkeye seyahate çıkmak iyi gelir. Bir başına bir kadın, büyüleyici güzelliği davetkar olsa da atlayıp İtalya'ya gidebilir mi? Belki...

Çatlak bir kadının önerisine kulak verip o güne dek biriktirdiği tüm parayı harcayıp harap bir evi satın alabilir mi? Olabilir...

Bazen hayatı kurtaran yeniden kuran ona tutunmanızı sağlayan bu olabilirliktir. İmkan aleminde her şey olabilir. İmkanı daraltan bizim alışkanlıklarımızdan başka bir şey değildir.

Aldığı harap evi ve bahçeyi tamir ederken kendi dünyasını da tamir eder Frances.
İşçilere yemek yapar, komşularla zeytin toplar, sağa sola geziler yapar.
Evin girişindeki musluk gibidir hali. Akmaz, bekler, ses çıkarır, ama tıkalıdır.
Yaşar, ama yaşamaz, dolaşır ama aslında hala aynı yerde durmaktadır.
Bazen yakasından silkilip atıldığınız birini bile dünyanızdan atmak kolay olmaz.
Sürekli sorar "Bunun böyle olacağını niye göremedim?"
Sorduğu müddetçe etrafını görmez. Yeniden yaşamaya başlayamaz.

Bir gün 'neden' demeyi bırakır. Aniden olur bu. Biriyle tanışır ve neden demez, olanı kabul eder. Gelene hoş geldin der, sanırım sorgulamaktan yorulmuştur.

Her gelen olayda hoş karşıladığımız aslında kendimizdir.
Neden dememek, bunun bize olabileceğini kabul etmektir.
İyi şeyler, kötü şeyler, olabilir...
Yaşam durduran 'neden'lere fazla takılmamak gerek.

Frances aşkı kaybedip merhameti bulur. Bir kediye, bir genç çocuğa aile olur, bir aşık çifte sahip çıkar.Aradığını bulamamıştır ama mutludur. Bazen ezberlenmiş şeyleri arar insan. Aslında kendisini mutlu edecek olan şey aradığından başkasıdır. Kabul olunmuş duasını fark etmesi için duasına başka bir yerden bakması gerekebilir. Bazen siz uğur böceklerini ararsınız, aramaktan yorgun düşer bir yere uzanıp kalırsınız, uyandığınızda uğur böcekleri üstünüzdedir.
Peşine düştüğünüz şey bir zan olabilir.
Mutlu olabilmek için mutluluğun geleceği yeri tayin etmeye kalkışmamalısınız.
Yağmur sizin istediğiniz zamanda, sizin istediğiniz yerde yağmaz.
Ama hazırsanız onunla buluşursunuz.
Bazı şeyler kesinlikle çabanızla emeğinizle ilgili değildir.
Hak edip etmediğinizle ilgili hiç değildir.

Mona İSLAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder