26 Kasım 2012 Pazartesi

Sadr, kadının evi.

Bir kadının bir adamın göğsüne doğru çekilme sebebi ne ola ki?
Sadr cezbedicidir. Huzur vericidir. Güven telkin eder.
Bir adamın göğsüne başınızı yasladığınızda dünyanın geri kalanını unutursunuz.
Her şey anlamsızlaşır, acılar azalır.
Yorgunluklar, taşkınlıklar, hoşnutsuzluklar, sözler silinir.
Hatta hafıza bile yitirilir.
Kadınlar için en zoru hafızayı yitirmektir.
Kadınlar nefse ve levhaya benzerler, kalem yazar ve geçer, yazılmış olan levhada kalır.
Hele de yazılanı sevmişse kadın o satırlar silinmez.

Ama nedir şu sadrın büyüsü? Bunun sebebi açık demeyin.
Görünen sebep her zaman gerçek sebep değildir.
Hatta çoğu zaman cevaptan sizi çeldirir.
Görünen, çoğu zaman gerçek sebebi gizlemek için bir tuzaktır.
İnsan gördüğüyle iktifa ederse maksadından uzak kalır.
Hayata geliş maksadından.
İnsan cevapları bulamadığında kendinden uzak kalır. Kendinden uzaklık gurbetlerin en kötüsüdür.
Zihnimizi biraz görünenden görünmeyene taşıyalım.

Kadın adamın göğsünde huzur bulur, bu huzur bir vatan-ı asli huzurudur.
Hani yurt dışına ne kadar güzel bir yere gitmiş olursanız olun, hava alanında dilinizi konuşan insanları duyduğunuda, hiç düşünme zahmetine katlanmadan okuduğunuz tabelaları gördüğünüzde, ayaklarının ürkek değil emin bastığında yere hissettiğiniz gibi.
Vatan.
Sokaktan yorgun argın gelmiş ayakkabılarını çıkarıp pijamalarını giymiş, kahvesini alıp kanepesine kıvrılmış insanın rahatlığıdır bir sadrın rahatlığı.
Evin rahatlığı, evinizin.
İnsan elbette her evde kendi evindeki gibi rahat hissetmez, bu yüzden her adamın göğsü de onu çekmez.
Kadın aslında sahiplenmez, sahip çıkılmak ister, çünkü içten içe parça olduğunu bilir, yerini bulması gereken bir parça.
Yeri neresi? Nereye geri dönmeli? En çok huzuru bulduğu yere tabi.

Kadın erkeğin göğsünden koparılan bir parçadan yaratıldı.
Bu yüzden ona döndü, ona yöneldi, onda dinlendi.
Bu dinleniş parçanın bütüne dönüşünden, her şeyin yerli yerine oturuşundan, birlikten gelen bir dinleniş.
Eğer dinlendiğiniz yerde kulağınızı açıp daha derin bir iç sese kulak verirseniz,
Orada Allah'ın sesini duyarsınız.
Vatan-ı asliniz Odur, koparıldığınız sazlık Odur.
Orada tam da güvende hissettiğiniz yerden size tecelli eden Odur.
Ve kadınlar için sevgi bile güvenlik hissi ile rekabet edemez.
Kadın önce güvende olmak ister.
Macera erkeklere göredir. Onlar eksik parçalarını ararken bir ağaçtan meyve koparır gibi ellerini uzatırlar.
Bu mu, bu mu, yoksa bana ait olan bu mu? Koparıp almadır erkeğin yaptığı.
Kadınınki öyle değil. O ürkek bir sincap gibi gireceği ve oradan alemi güvenle seyredeceği bir ağaç kovuğu arar. Bulduğunda seyre ve düşlere dalar.

Korkaktır biraz kadınlar.
Öyle de olmalılar.
Çünkü kolay kaybolurlar, evlerinin dışında korumasızdırlar, bu yüzden kendilerini kat kat perdelerler.
Evlerinin dışında onların seslerini duyan azdır.
Koruluktaki sincapları gören de azdır.
Ancak güvendikleri adamlar onları gerçekten tanırlar.
Ve kadınlar güvendikleri adamları onlar kendilerini bırakmadıkça bırakmazlar.
Erkeğin bırakma denemesi kadında güveni yırtar, o yırtık kolayca onarılmaz.
Nasıl olsun? Evi başına çökmek istemiştir kadının.
Tehlikenin sırtınızı dayadığınız yerden gelmesi kolay atlatılır travma değildir.
Artık bir depremzede gibi sadece dışarıda olduğunda korkmaz.
Eve korkarak girer ve evden hızla çıkar.
Evini kaybetmek kadar ürkütücü bir şey yoktur.

Kadın sokaklarda yaşayamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder