16 Kasım 2012 Cuma

YORULMA YOL DEVAM EDİYOR

İlk öğretmenim "İnsan unutan varlıktır" derdi, burası bir çölde yolculuğum başladığı yerdi, ilk öğretmenim celaldi, bilirdim aslında celal de cemaldi, ancak onun talimi çölde ıssız yerlerde, vahşetteydi, belki o zaman bana bu gerekliydi. Öğretmenim bana bir şey öğretmeyi, beni ağlatmadan beceremezdi, ağlayınca şefkatle bir mendil uzatmayı severdi, ağlatan da mendili uzatan da aynıydı halbuki. Günler geçti, yıllar geçti çöl bitti, bir gün celali bir savaşın ardında öğretmenim yitip gitti.


 Rabbim ordaydı, Rububiyet nispeti devam etmeliydi, yolum bir şehre çıktı, kalabalıklar vardı, otobüsler kalkıyordu, artık yürümüyorduk, artık ıssız çölde değildik, artık düşmüyordum, Rab bir öğretmende daha tecelli etti.


 İkinci öğretmenim sık sık  "Unuttuğun zaman hatırla" derdi. İlki bir yönden ikincisi her yönden bakıyordu. Kime mi, hem bana hem hakikate. Aslında onun için hakikatle benim aramda pek de fark yoktu, o insanın Kuran'ın ikiz kardeşi olduğu, enel Hak diyenlerin anlayaşıldığı, tenzihle teşbihin birleştirildiği, cem edildiği diyardan geliyordu.


"Unuttuğun zaman hatırla"dedi tekrar tekrar, gücüm yettikçe zikrettim. Bir hadisti sözünün menşei, zaten onun diyarında her sözün geldiği kaynaktı hadis.Kimsenin seni çıkmıyordu yüksek perdeden, Peygamber konuşuyordu, o ancak fısıldıyordu. Fısıltı gibi yumuşaktı sözleri, nefse en ters gelen şeyleri söylerken bile incitmiyordu, seni tanıdığında ve kusurunu gördüğünde ayıplamıyordu, gülümsüyor, ben burdayım diyordu. SANA İNANIYORUM, BU KUSUR SEN DEĞİLSİN. Bu hiç birşey. Kusur gidiyordu. Hiç deyince hiç oluyordu. Vehim diyordu, toz oluyordu günahlar.


Düşünüyordum, düşünüyordum.  Fasih olsa da hep bir paradoks vardı sözlerinde, sırları paradoksların arasına ekmişti sanki, bilmeceler gibi takılıyordu aklıma günlerce gecelerce, rüyalarda aldığım oluyordu cevapları, bilmeceler eninde sonunda çözülüyordu, inanmak yeterliydi çözmek için inanmak ve beklemek. 


Ama bunu henüz çözememiştim, unuttuğu zaman nasıl hatırlayacaktı ki insan?

Demek insan ya unutmak ya hatırlamak değildi insan hem unutmak hem hatırlamaktı, ve aslen hatırlamak ve yer yer örtülüp unutmaktı insan.
Unutmak üstünü örtmekti hatırlamanın, vücudi değildi, ademiydi,hatırlamak asıldı. Artık biliyordum, normal olan unutmak değil hatırlamaktı.
Ve normalin ölçüsü insanların sayısal çokluğu değil Hz. İnsan'dı.

Öyleyse unuttuğumuzda hatırlayabilirdik çünkü hatırlayacağımız şey tam orda duruyordu, bir yere gitmemişti, silinmemişti, baksak görecektik.Bakmayı istiyor muyduk mesele oydu?


Biliyorsun değil mi?  Çoğu zaman insan acı veren şeye bakmak istemez, yarasına, oysa bakmak göz kapamaktan iyidir.


Allah Hafizdir unutan değil, Allah Basir'dir göz kapayan değil, Allah Habir'dir haberleşmeyi reddeden değil,bu isimler bizdedir, örtmesek...


Acizsin unutursun görmezsin haber almak istemezsin anladık. Hep aynanın sırlı tarafına bakıyorsun. Bu olduğun durum olman istenen durum değil, sen aynanın parlak yüzü için yaratıldın, güç yetirmen, hatırlaman, vefa göstermen, görüp gözetmen, haberdar olman için.


Korkmak, unutmak, kesip atmak, görmezden gelmek, her ne amaçla olursa olsun istenen şeyler değildir, yahut onlardan daha iyileri vardır. Onlar taban durumudur, tavan değil.


Ancak doğruyu yapmak için bunlardan iyisini bilmeyen yaraya bakınca düşüp bayılacak gibi olan bunları seçmekte mazurdur. Fenasını bekaya gurbetini kurbiyete çeviremeyen mazurdur. 


Ama bize lütfen "amel etmemeyi" yapılabilecek en yüksek şeymiş gibi anlatmasın. Aktif durum her zaman pasif olana yeğdir. Hiç oturanla Allah yolunda savaşan bir olur mu? Savaşanlar oturanlardan kat kat üstündür. Ama insanın her eylemine, her meyline günah nazarıyla bakandan, yapraklar gibi sessiz sedasız durmasını beklemek tabiidir. Ama yapraklar bile rüzgara meyleder, sağa sola oynaşırlar, duramazsın öyle bir halde ölü gibi kalamazsın. Henüz ölmedin.


Hatırlamak, hafızanın seni yönetmesine izin vermek değildir, hafızan yeniyi yaşamaya izin vermiyor diye unutmak da çare değildir. Unutmakla savaş.

Hafızanı da her şey gibi yerli yerine koymalısın, ne başının üstüne, ne ayak altına. Hafızan seni yönetmek isterse onunla da savaş.
Allah bir şeyi alınca daha iyisini verir,amenna, daha iyiyi görmek için bile öncekini unutamamak lazımdır.

"Herkes" ölçü değildir, ölçü esma-i ilahidir. Ölçü Peygamberdir. Ona benzeyemem sanma,peygamberler ümmetlerinin potansiyelini temsil ederler.


Peygamber kimseyi unutmadı. Ardında bırakmadı, yanında götürdü, kab-ı kavseyne kadar, bu Allaha bakan gözüne şaşma da vermedi. Çünkü seni beni oraya götürürken çokun bir olduğunu, Ondan gayrı olmadığını biliyordu.Demek yapılabilirmiş.


Söyle bana sen Onunla baş başa kalsan kaç kişinin adını söylersin, kaç kişiye "onlara da selam olsun" dersin, sana gelen selamı onlara da bölersin. Sana göre Onun huzurunda onları anmak bile edepsizlik. Sen eksik biliyorsun, sana her gün namazda tahiyyatta Peygamberini ve alini ashabını, İbrahim'i alini ve ashabını andıran sırrı ıskalıyorsun, onlar onları andılar, sen anmıyorsun, sen Onu onlardan ayrı sanıyorsun.


Oysa bilsen Ona huzurunda senin şu şu şu yüzlerini çok sevdim, bana onlardan yine görün demek en güzel edeptir, Allah suretine vefa göstereni sever, hepsi Allah'ın sureti, hepsi Onun vechinden bir vecih.


Sen Onu onlarda görüp duruyorsun ama fark etmiyorsun.

İnsan kalbi alemi icine alir birini kabul icin birini cikarmaya gerek yoktur. Bu coklukla neyaparim deme Allah namina sevilirse cok birdir.

İnsan kalbinde çoku bir eden tevhid sırrı varsa kalabalıklar birdir.


Sakın "Batın-ı kalbe Ondan gayrı girmez" deme gene anlamıyorsun, Ondan gayrı yok ki...

İnsanin günü cismi elinin uzandığı menzil dardır, bir isi yaparken diğerini bırakır, ruhu, kalbi, hayali geniştir çok şeyi elde tutabilir.

Cismin dairesinden kalbin ve ruhun dairesine geç o zaman alemi cebine koyup gezersin.

Yoruldum, sana anlatmaya çalışmaktan yoruldum, dinlemeyen kulağa vefadan yoruldum. Sende Onun yüzünü görmesem çoktan bırakıp gitmiştim ama yoruldum, artık dinle...
Lütfen ayırma, bağla, bağlı olanı fark et. Her bir şeyi birbirine bağlayan rakikaları fark et, Onun seninle kalbinin seninle benim aramızda oluşunu fark et, Onun nispette zuhur ettiğini fark et. İman kopuş değil ittisaldir. Onunla, yani her şeyle... Kalbine aldığın şeyler kadar imanın marifetin.

"Yorulduğun zaman başka bir işe sarıl" diye ikaz etti öğretmenim, "çalışmaktan yorulan tembeldir" diye ekledi. Sözünü dinlediğimi görünce "Söz dinleyecek kadar tembel" diyerek şefkat gösterdi.


Merhametten daha güzeli yok diye düşündüm.

Yorulmamalıydım, yol devam ediyordu. Öğretmenim yürüyebileceğime inanıyordu, ben de onun üzerinden kendime inanıyordum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder