AŞKIN KİTABI
Aşk insanı büyütür. Zira çok zorlu bir savaştır aşk. Bir
kılıç ustasının, her gün rakipleriyle çalıştığı gibi çalıştırır aşk kalbimizin
kaslarını. Her geçen gün daha dişli bir rakip çıkarır karşınıza, her gün
yeniden terletir sizi. Aşkın ağrı ve sızıları, yoğun egzersizin ardından
gelen, kas ağrılarından farksızdır. Buna
böyle bakmayı öğrenirseniz, aşktan iyi öğretmen bulamazsınız.
“İnsan bu dünyaya, taallümle tekemmül için gelmiştir” der
Büyük Üstad. Bunu bir yaşam biçimi edinenler her unsuru, her vesileyi bu yönde
değerlendirirler. Hayat deneyimlerine bir ekleme yapmak, cennetteki evlerine
bir kat daha çıkmak gözüyle bakarlar aleme. Ben de aşka hep böyle baktım.
İnsanı bu kadar baskı altına alan, bu kadar sıkı çalıştıran, disipline eden bir
memur, boşu boşuna gelmiş olamazdı. Onun bize söyleyecekleri, bizde inkişaf
ettirecekleri, açığa çıkaracakları vardı. Asıl olan da buydu; inkişaf. Hikmet
aradım aşkı buldum, aşka hoş amedi edince aşk koynundaki sırrı, hikmeti bana
faş etti.
Aşkın herkeste inkişaf ettirdiği ortak meziyetler vardır
elbette. Ama özelde de her bünyede tesirini farklı icra eder kara sevda. Her
insanın evrende boyayacağı özel bir rengi, zahir edeceği özel bir kabiliyeti,
söyleyecek özel bir sözü vardır. Herkesin gök kubbede bırakacağı bir ses
olacaktır. Bu ses bazen bir acı çeken çığlık, bazen kalabalıkta kaybolup giden
bir kakafoni, bazen de kainatla ve benliğinizin tüm parçalarıyla uyum içinde
bir armonidir. Armoni hikmettir. Kendi bestenizi yapar ve Allah’a arz
edersiniz. “Ya Rab bana verdiğin malzemeleri birleştirdim, ve senin için bunu yaptım” dersiniz. Hediyenizi ona sunar,
peygamberlerin, meleklerin, salih insanların nazarlarına arz edersiniz.
Bazıları bu arzı, bir
beste ile yapar. Aşkın malzemesini terinizle ve gözyaşınızla iyice yoğurur ve
ondan Davudi bir ses çıkarırsınız. Bu ya her dinleyeni mest edecek Vedudi ve
Rahmani bir şarkı, ya da bir altın buzağının ağzından çıkmış, dinleyicilerini
tapınmaya sevk eden büyülü ve bir boğuk çağrı olacaktır. Ama her halukarda içinde,
acılarınız, susuşlarınız, ve tefekkürleriniz için anlamlı bir es durağı olmalı. Durmak ve
düşünmek, ardından gelecek melodi fırtınasına hazırlanmak, durup, tapınma
nesnenize bir daha bakmak, liyakatini bir daha ölçüp biçmek, bir derin nefes
çekmek için evrenin büyük bestesinden içinize. Ve layık olan sevgiliyi
bulduysanız onun için meşk etmek. Ve onu kendi tarzınızda, uslubunuzda
söylemek. Kainat orkestrasının solisti olmak…
Kelimeler de, notalar gibi aşktan nasibini alır böylelerinin
ellerinde. Kalem mürekkep hokkasına değil, kalbin kutsal kasesine batırılır,
kelimeler kalpten damlayan sonsuz kudretteki damlalarla, kanla yazılır. Kalp
ölünceye dek Vedud’un arşına bağlıdır. Tüm gücünü oradan alır. O yüzden ne
kanama biter ne de kelimeler. Zaten böyleleri sözcükleri bitinceye dek
yaşarlar. Sözün durduğu yerde hayat da durur. Susmak ölümdür. Aşkın geliş
maksadı kelimelerdir. Kelimeler semada
asılı kalır. Kulaklardan içeri girer, kalplerde bir yer bulur. Aşkın
kelimeleri bir kalbe yerleşti mi, onları oradan ancak ölüm çıkarabilir. Aşkı
tapınılan bir altın heykel olmaktan kurtarıp, Vedud ile ilişkilendirmeyi
başarabilen talihlilerse ölümden bile azad olurlar. Hadisi şerif ile sabittir
aşk kendini Vedud’a bağlamışsa,
aşıka şehadet verir. Kişinin ruhu
aşk kuşuyla beraber semaya uruc eder. Aşk çilesine rağmen, kendisine sahip
çıkana vefakardır çünkü.
Bu şehadetten
anladığımız sadece ölünce kavuşulan büyük mertebe olmasa gerek. Bu
Yusuf’a Rabbinden verilen vahyi, hadisatı ve rüyaları yorumlama bilgisidir. Kalple
hadisata bakmak, onları tabir etmek, anlamları çözmektir. Zira Yusuf nefsini de
kalbini de, arzusunu da aşkını da Rabbine rabtetmiştir. Yusuf şahit olan bir
gözdür. Onun şehadeti sadece alem-i mülke dair değildir. Aşk gözüyle şehadet,
alem-i melekuta, alem-i misale, alem- i gayba sirayet eder. O gözüyle kalplere
bakar, sezgisiyle zamanı aşar bir mahiyettedir. Aşık burada aramızda dolaşır,
ama yediği, içtiği arzın malı değildir artık. O rüyalarla beslenir, vahiyle
serpilir, hadisatın iyi veya kötü her dalgalanışı ona lezzet verir. Mecnunların
ciğerlerine doldurduğu hava değil, aşktır. Bunun için aşk şükrüne yetişilmez
bir armağandır.
Jane Austen ünlü bir İngiliz edebiyatçısı. Yaşadığı dönem,
kadınların ellerine kalemi almadıkları, öğrenme, okuma, yazma çabasının
erkeklere özgü olduğu bir dönem. Ona bir
kalem veren, geceleri ayağa diken, kan ter içinde sayfalara ve mürekkebe
serenat yaptıran şey de aşktan başka bir şey değildir. O her satırını
kavuşamadığı sevgilisine yazar. Her romanında arzu ettiği hayatı tekrar kurar,
kahramanları üzerinden yaşar. Aşk onu mutlu bir eş ve anne yapmaz ancak altı
klasik romanın sahibi bir leydi yapar. Bugün onu anmamızın sebebi, aşkın ona
istediği şeyi değil, layık olduğu şeyi vermesidir. Onun toprağı yazar olmaya
uygundur. Tohumu çatlatacak, toprağı delecek, sürgünü verdirecek, fırtınalara
meydan okuyacak direnci ise, aşktır.
Aşka bağrını açan, onun getirdiğine razı olmalıdır. Aşkı
taşıyabilen bir gönül, yükselmeye adaydır. Kalbin idaresine giren, arşın
idaresine girer, zira kalp Rahmanın arşıdır. Onun sebeplerin üstüne çıkacak
iradeyi bulmasına, sosyal direnç noktalarını aşmasına, kaidelerin üzerinde
yükselmesine yarar kalbindeki muazzam enerji. Aşk yazdırır. O yazar. Aşk hayal
ettirir, o eder, aşk inceltir, o letafetini mürekkebine döker. Aşk Jane’i
yetiştirir. Becoming Jane “Aşkın Kitabı” filmi, aşkın bir insanı nasıl
tasarlayıp, inşa ettiğini gözler önüne serer. Bu açıdan izlenmeye değer bir
film.
Adını bugün bile anmamıza sebebiyet verecek kadar beka
vermiştir aşk Jane Austen’a. Bu azımsanacak bir şey değildir. Bir mümin aşkı
ile arzda kalmaz, semaya rabt olursa, ve aşkın onu evirip çevirmesine, tekamül
ettirmesine izin verir, yolculuğunu aşkla yaparsa, yolun ahirinde karşısına
ebediyet seve seve çıkacaktır. Cennet ona müştak olup onu hak ettiği biçimde
kucaklayacaktır.
Aşık için yol : *“ölememek…yaşamak zorunda kalmak…gurbette
kalmayı tercih etmek…dolaştırmak…biteviye dolaştırmak…emanetle dolaşmak…emaneti
dolaştırmak hem de deliler köyünden bir menzil aşkın…ve ateşten zehirini tatmak
o okun…” ise,
Vuslat: **“Evet hala bekliyorum, perdesinden bütün
perdelerin yırtılacağı o muhteşem vuslat anını bekliyorum; narının tüm
perdeleri yakıp kül edeceği, lakin bu sefer narının celaliyle değil, nurunun
cemaliyle tecelli edeceği o sevgiliyi bekliyorum! Beni “gelecek güzel
sofraların çeşnisi için kurusun diye kilere asılan bir ayva dalı gibi
sallantısız halde bulacağı” o günü perdelenemez bir hüzün ve hasret içerisinde
bekliyorum” olsa gerek…
Öyleyse, yapılacak tek şey aşka teslim olmaktır, bırakınız o
hükmünü icra etsin. Aşk neylerse güzel eyler.
3.07.2008
http://www.karakalem.net/?article=3158
Mona İslam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder