15 Mart 2013 Cuma


YARALAR DA ÇİÇEK AÇAR


 İnsan ezelden yaralıdır. İlk günah nasıl ana babamızı yaraladıysa, soyundan gelen herkes de elleriyle yapıp ettikleri ile yaralıdır. Yara sürgündeki insanın kaderi, Rabbinden kopuşu, arzda debelenip duruşu, dünya denilen hayvanat bahçesinde, ten kafesinde tutsak oluşu. Yara, sevgilinin yüzündeki peçe, görünmez oluşu, rızasının bilinmeyişi, vuslatın bir türlü gerçekleşmeyişi. Yara, özlem içinde kavrulan bir yüreğin ellerinden iş beklenişi, ucu bucağı bilinmez bir mesafede duraksız say edişi, ab-ı hayatı arayışı, aşkın susuzluğunu kesecek zemzeme bir delik, bir menfez bulamayışı. Yara, insanı yare götüren yolun başlangıcı.

İnsanın bir yarası iyileşse bir başka yara belirir. Hele varoluşunun temeli olan iki büyük yarası hiç geçmez. Acz ve fakr sağında ve solunda, merhem bekleyen, sızlayıp duran iki yaradır. İnsanın dar-ı dünyada yaralı kalması murad edilmiştir. Zira onu hareket ettiren, aratan, susatan, koşturan, işlettiren, amel ettiren bizzat yarasıdır. İnsan, incinebilir olduğu için savaşması değerlidir. İnsan, ömrü kısa olduğu için hayatını vakfetmesi değerlidir. İnsan sevdasına erişmek elinde olmadığı için sevmesi değerlidir. İnsan öldüğü için hayatı değerlidir. İnsan fakir olduğu için kalbini hediye etmesi değerlidir. Aczi yüzünden kıyamı ve mücahedesi değerlidir. Muhtaç olduğu için vefası değerlidir. Hiçbir şeye sahip olmadığı için emanete sahip çıkması, kaybetmekten korkarken cesaret gösterip dürüst olması değerlidir.

Maziden yaralıdır insan, özlediklerini geri getiremez. Hayallerindekilere ellerini uzatıp dokunamaz. Onlara bir selam dahi gönderemez. Atîden yaralıdır insan, akıbetini bilemez. Sevdiklerine tırnaklarını geçirse, gitme diyemez, tutup baki edemez. Varlıkla yaralıdır insan. Eline dolan suyu tutup, benim diyemez. O sadece akışın yeridir, gelip geçilendir, yoldur, berzahtır. Yoklukla yaralıdır insan. Boynu bükülmezse nefis, çiçek olup yüzünü güneşe dönemez. Ezilmezse, içindeki rayihayı salıp koku veremez. Kozasına sıkışıp kalmaz, ve bundan rahatsız olmazsa, nazenin kanatlar bitiremez. Karanlıktır nefsin üstünü örtüp ruhun kanatlarına kuvvet veren, balığın karnında halvettir, çekilen tesbihtir, edilen nedamettir insana boy verdiren. Günahla yaralıdır insan. Unutup hataya düşmezse, mahcubiyetin al yanaklı güzelliğine erişemez.

Ağrısı insanı maksuda eriştirir. Ağrıyan bir ayak yürünecek yollara özlem getirir. Ağrıyan bir diş leziz taamlara özlem getirir. Ağrıyan eller işlenen nakışlara özlem getirir. Ağrıyan bir göz ustalıkla resmedilmiş manzaralara özlem getirir. Ağrıyan kulaklar sevgi sözcüklerine, ruhu sağaltan bir ezgiye özlem getirir. Ağrıyan bir baş hikmetin pınarlarına, tefekkürün dumanlı zirvelerine, bilmenin ve tanımanın lezzetine özlem getirir. Ağrıyan bir yürek En Sevgilinin bağrında dinlenmeye özlem getirir. Gönül ağrıdıkça ağarır.

Yarasıdır insanın yol azığı, beslendiği çıkını, biriktirdiği dağarcığı. Her ne güzellik varsa iki dudaktan dökülen, yaralı bir sadrın mahsulatındandır. Kazılmış toprağa ekilen tohum gibi ekilir yaralara hayata dair hikmetler. Şerha şerha yarılan sadra üflenir nefes-i Rahman. İnsan gariptir, insan yalnızdır,insan anlaşılmazdır, insan karmaşıktır, insan yoksuldur, insan acizdir, insan aşıktır. Dilinden kimsenin anlamadığı, özünden kimsenin haberdar olmadığı, yarasına kimsenin deva bulamadığıdır insan. Kimse bulamasın da yalnız Rabbi bilsin ve bulsun diye kadife bir mahfazaya, kilitli bir sandukaya koyulmuştur. Sevgilisi onu buluncaya kadar yapayalnız bırakılmış bir minik bebek gibi ağlar durur da, kim gelse susmaz, kim ne verse haz etmez, kim ne söylese huzur bulmaz. Zira huzur O’nun huzurunda olmaktır. Bize nazarını O tevcih etmelidir. Yoksa susmayız, yoksa durulmayız, yoksa iflah olmayız. 

 İnsan sevdiğine akıttığı kanı ile layık olur. Sevgilinin gölgesi her vurduğunda yüzüne bir çizik daha atar kalbine vuslat. Sızladıkça yürek çentik çentik  bir adım daha yaklaşılır menzile. Aşkın sunağında boynunu seve seve uzatır insan. Bıçak kestikçe kat kat yeni dünyalar açılır önüne, yara derinleştikçe safha safha gölge asla inkılab eder.

İnsan Yar’ine döktüğü gözyaşı ile erişir. İnsan Rabb’ine yakarışı ve sızlanması nispetinde vasıl olur. Özlem dolu gönlün ah-u eninidir ki insana Rabb’in meveddetini celb eder.  Yalnız aşktır ki sizi Rabb’in sinesine gömer. Yalnız Allah’tır ki sevdalılarının serzenişlerine bigane kalmaz. Şüphesiz ki hiçbir sevgili Allah gibi sizi sarıp sarmalamaz. Burası naz makamıdır. Aşktan öncesi yoktur ehl-i naz ve niyaza. Aşk yaralar, aşk yarada  çiçek açar. O tutuşturulduğuna şükredilen tek ateştir. Dileyen dilediği kadar sızlanmakta özgürdür. Zira aşık Yakub gibi şikayetini yalnız Ona eder. “Ya Rabb gel artık” diyenin haddi aşması burada affedilecektir. Burada ah edenin ahı göksel bir musikidir. Onun tek bir dokunuşu tüm ahları dindirecek, tüm sesleri kesecektir. Vuslat sessizliktir.

İnsan ancak yarasından akan kan damlalarını takip ederek Yar’ini bulacaktır. Yahut Yar kendisine acıyarak son damlayı akıtmadan peçesini açacak ve şavkını insanın dağdan büyük kalbine vuracaktır. Yaramız şansımızdır. Ey Sevgili sensizlikle  yaralıyız, görmezden gelme,  bak yüzümüze!

Mona İSLAM


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder