YARALAR DA ÇİÇEK AÇAR
İnsan ezelden
yaralıdır. İlk günah nasıl ana babamızı yaraladıysa, soyundan gelen herkes de elleriyle
yapıp ettikleri ile yaralıdır. Yara sürgündeki insanın kaderi, Rabbinden
kopuşu, arzda debelenip duruşu, dünya denilen hayvanat bahçesinde, ten kafesinde
tutsak oluşu. Yara, sevgilinin yüzündeki peçe, görünmez oluşu, rızasının
bilinmeyişi, vuslatın bir türlü gerçekleşmeyişi. Yara, özlem içinde kavrulan
bir yüreğin ellerinden iş beklenişi, ucu bucağı bilinmez bir mesafede duraksız
say edişi, ab-ı hayatı arayışı, aşkın susuzluğunu kesecek zemzeme bir delik, bir
menfez bulamayışı. Yara, insanı yare götüren yolun başlangıcı.
İnsanın bir yarası iyileşse bir başka yara belirir. Hele varoluşunun temeli olan iki büyük yarası hiç geçmez. Acz ve fakr sağında ve solunda, merhem bekleyen, sızlayıp duran iki yaradır. İnsanın dar-ı dünyada yaralı kalması murad edilmiştir. Zira onu hareket ettiren, aratan,
susatan, koşturan, işlettiren, amel ettiren bizzat yarasıdır. İnsan,
incinebilir olduğu için savaşması değerlidir. İnsan, ömrü kısa olduğu için
hayatını vakfetmesi değerlidir. İnsan sevdasına erişmek elinde olmadığı için
sevmesi değerlidir. İnsan öldüğü için hayatı değerlidir. İnsan fakir olduğu
için kalbini hediye etmesi değerlidir. Aczi yüzünden kıyamı ve mücahedesi
değerlidir. Muhtaç olduğu için vefası değerlidir. Hiçbir şeye sahip olmadığı
için emanete sahip çıkması, kaybetmekten korkarken cesaret gösterip dürüst olması değerlidir.
Maziden yaralıdır insan, özlediklerini geri getiremez.
Hayallerindekilere ellerini uzatıp dokunamaz. Onlara bir selam dahi gönderemez. Atîden yaralıdır insan, akıbetini bilemez. Sevdiklerine tırnaklarını geçirse, gitme diyemez, tutup baki
edemez. Varlıkla yaralıdır insan. Eline dolan suyu tutup, benim diyemez. O sadece akışın yeridir, gelip geçilendir, yoldur, berzahtır. Yoklukla
yaralıdır insan. Boynu bükülmezse nefis, çiçek olup yüzünü güneşe dönemez. Ezilmezse, içindeki rayihayı salıp koku veremez. Kozasına sıkışıp kalmaz, ve bundan rahatsız olmazsa, nazenin kanatlar
bitiremez. Karanlıktır nefsin üstünü örtüp ruhun kanatlarına kuvvet veren, balığın karnında halvettir, çekilen tesbihtir, edilen nedamettir insana boy verdiren. Günahla
yaralıdır insan. Unutup hataya düşmezse, mahcubiyetin al yanaklı güzelliğine
erişemez.
Ağrısı insanı maksuda eriştirir. Ağrıyan bir ayak yürünecek
yollara özlem getirir. Ağrıyan bir diş leziz taamlara özlem getirir. Ağrıyan
eller işlenen nakışlara özlem getirir. Ağrıyan bir göz ustalıkla resmedilmiş
manzaralara özlem getirir. Ağrıyan kulaklar sevgi sözcüklerine, ruhu sağaltan
bir ezgiye özlem getirir. Ağrıyan bir baş hikmetin pınarlarına, tefekkürün
dumanlı zirvelerine, bilmenin ve tanımanın lezzetine özlem getirir. Ağrıyan bir
yürek En Sevgilinin bağrında dinlenmeye özlem getirir. Gönül ağrıdıkça ağarır.
Yarasıdır insanın yol azığı, beslendiği çıkını, biriktirdiği
dağarcığı. Her ne güzellik varsa iki dudaktan dökülen, yaralı bir sadrın
mahsulatındandır. Kazılmış toprağa ekilen tohum gibi ekilir yaralara hayata dair hikmetler. Şerha şerha yarılan sadra üflenir nefes-i Rahman. İnsan gariptir, insan yalnızdır,insan anlaşılmazdır, insan
karmaşıktır, insan yoksuldur, insan acizdir, insan aşıktır. Dilinden kimsenin
anlamadığı, özünden kimsenin haberdar olmadığı, yarasına kimsenin deva
bulamadığıdır insan. Kimse bulamasın da yalnız Rabbi bilsin ve bulsun diye kadife bir mahfazaya, kilitli bir sandukaya koyulmuştur. Sevgilisi onu buluncaya kadar
yapayalnız bırakılmış bir minik bebek gibi ağlar durur da, kim gelse susmaz,
kim ne verse haz etmez, kim ne söylese huzur bulmaz. Zira huzur O’nun huzurunda
olmaktır. Bize nazarını O tevcih etmelidir. Yoksa susmayız, yoksa durulmayız,
yoksa iflah olmayız.
İnsan sevdiğine
akıttığı kanı ile layık olur. Sevgilinin gölgesi her vurduğunda yüzüne bir
çizik daha atar kalbine vuslat. Sızladıkça yürek çentik çentik bir adım daha yaklaşılır menzile. Aşkın
sunağında boynunu seve seve uzatır insan. Bıçak kestikçe kat kat yeni dünyalar
açılır önüne, yara derinleştikçe safha safha gölge asla inkılab eder.
İnsan Yar’ine döktüğü gözyaşı ile erişir. İnsan Rabb’ine
yakarışı ve sızlanması nispetinde vasıl olur. Özlem dolu gönlün ah-u eninidir
ki insana Rabb’in meveddetini celb eder.
Yalnız aşktır ki sizi Rabb’in sinesine gömer. Yalnız Allah’tır ki
sevdalılarının serzenişlerine bigane kalmaz. Şüphesiz ki hiçbir sevgili Allah
gibi sizi sarıp sarmalamaz. Burası naz makamıdır. Aşktan öncesi yoktur ehl-i naz ve niyaza. Aşk yaralar, aşk yarada çiçek açar. O tutuşturulduğuna şükredilen tek ateştir. Dileyen dilediği kadar sızlanmakta
özgürdür. Zira aşık Yakub gibi şikayetini yalnız Ona eder. “Ya Rabb
gel artık” diyenin haddi aşması burada affedilecektir. Burada ah edenin ahı göksel bir musikidir. Onun tek bir dokunuşu tüm ahları dindirecek, tüm sesleri kesecektir. Vuslat sessizliktir.
İnsan ancak yarasından akan kan damlalarını takip ederek
Yar’ini bulacaktır. Yahut Yar kendisine acıyarak son damlayı akıtmadan peçesini
açacak ve şavkını insanın dağdan büyük kalbine vuracaktır. Yaramız şansımızdır.
Ey Sevgili sensizlikle yaralıyız,
görmezden gelme, bak yüzümüze!
Mona İSLAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder