11 Ağustos 2012 Cumartesi

ZAHİRİN HAKKI BATININ HAKKI

Zahirin de batının da üzerimizde hakkı vardır. Zira Zahir de Batın da Allah'ın isimleridir. Birilerini "Bunlar ehli Zahir" diyerek küçümsemek mümine yakışmaz, zira fark etmeden küçümsediği Allah'ın bir ismidir.

Üstelik İbn'ül Arabi de der ki "Dünyada hüküm zahirindir" Yani bu dünyada ism-i Zahir ism-i Batın'dan daha fazla söz sahibidir. Burası Zahir isminin tecelligahıdır, Eşyanın, fiillerin zuhur ettiği, Batının ise kendini o Zahir ile gösterdiği bir alemdir. Elbette kendisine tüm isimler verilmiş olan insanın bir tek isimde kalması eksiktir. Bir isimden diğer isimlere, Zahir'den Batın'a gidilmelidir. Ancak bu zahiri birden ya da peyderpey bırakarak değil, Zahir ile beraber Batın'ı da idrak ederek olur.

Zahir ve Batın iki kanat gibi eşdeğer ve dengeli olduğunda insanı ulaşması gereken menzile ulaştırır.

Üstelik zahirin de batının da konuşulacağı veya hükmünün icra edileceği yerler vardır. Şeriat lisanı gereken yerde tarikat lisanı ile konuşmak, tarikat lisanının icab ettiği yerde ise şeriat lisanında diretmek en basitiyle hikmetsizliktir, neyi nereye koyacağını bilememektir.

Derler ki büyüklerden biri Hallac'ın idamı esnasında tekkeyi sembolize eden hırkayı çıkarmış ve medreseyi sembolize eden cübbeyi giymiş.

Bazen susulacak yerde konuşmak, konuşulacak yerde susmak başların gitmesine sebebiyet verebilir, yahut bir sürü insanın, sırf sizi anlamadıkları için, doğru bildiklerini zannettikleri yerden, belki de hasbi bir biçimde Allah rızası gözeterek sizi taşlamalarına neden olabilir. Çünkü "Hakkın hatırı alidir hiç bir hatıra bakılmaz" Taşlayanlar da belki Hakkın hatırı için taşlarlar. Hatta belki de sizi gerçekte taşlayan hükmüne riayet etmediğiniz, hafife aldığınız ism-i Zahir'dir.

 Ancak "Hak birdir ama tadat eder". Her tabakada hakkın görünümü ayrı ayrıdır.İnsan da her bir mertebe yükselişte hakikati algılayışı değişir. Belki sizin söylediğiniz de bir hakikattir, ama onu söylememeniz gereken yerde sarf ettiğiniz için anlaşılma, tasdik edilme ihtimaliniz yoktur.Aslında böyle isabetsiz bir söz ya da davranış seçimi sizin insanlara ulaştırabileceğiniz nice hakikatin de perdelenmesine, insanların sizden sadır olan hataya bakarak onlara da şüphe ile yaklaşmasına yol açar. Bu tür bir hikmetsizlik belki velayete zarar vermeyebilir, ancak peygamber varisliği denilen tebliğ, temsil ve imamlık vazifesine zarar verir.

Bir topluma bir konuda söz söyleyecek durumda iseniz, bu imkan size verilmişse ya bunu usulüne uygun yapacaksınız, ya da varislik görevini bırakacaksınız.

Hikmetsiz davranıp, içi dışa dışı içe çevirip milleti galeyana getirmek eğer kişinin aklı başında ise, sekr halinde değilse bir vebaldir.

Hikmet aynı zamanda anlayabilene anlayabileceği seviyede söz söylemektir. Bu politik davranmak değildir, zira sözün de mertebeleri vardır. Muhataba uygun söz, haktır. Ancak hak, salt o parça sözden ibaret olmayabilir.

El Hakim Allah'tır. Kul her yerde her zaman hikmetli davranamayabilir. Ancak elden geldiğince, güç yettiğince  her durumun, her makamın, her yerin, her ismin hakkını vermeye çalışmak gerek. Veremediğimizde ve bize tepki gösterildiğinde de "Bunlar beni anlamadılar, yazık cahiller" demek yerine "Ben hikmetsiz davrandım, bu tepkiyi aslında ism-i Hakim'den bir ceza olarak aldım" demek gerek. "Toplum nazarında yaptığım hatayı yine toplum nazarında tevbe ile temizlemem gerek" demelisiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder