Acıdan Kaçmak
İnsan acıyla başa çıkmak için neler yapmaz ki…
Bazen acıdan kaçmanın yolu onu inkar etmektir. Kimi zaman öyle
sahici inkar ediş biçimleri olur ki, iman ediş
gibi ihlaslı olur. Kişi bir şeyi yok sayar, halı altına süpürür, üstüne
bir koltuk dayar, ve çıkıp o koltuğun üzerine oturur, eline bir kitap alır ve
tamamen bambaşka bir konuya ilgi duyuyormuş gibi yapar. Aslında tek derdi o
şeyden kaçmaktır. Acıdan…
Bazen bu bir şeyin yoksunluğu biçiminde tezahür eder.
Hayatta hiçbir şey nesneler dahi birbirinin aynı değildir. Aynı görünenler dahi
farklıdır, çünkü her an tecelliler yenilenir. Bir tek şey, iki farklı anda aynı olmuyorsa, bir şeyi elde tutmak, yahut bir şeyle bir
şeyin yerini doldurmak mümkün müdür? Kaçan tutulabilir mi, terk eden
döndürülebilir mi? Zaman nehri tersine akabilir mi? Maalesef…
Oysa tüm ihtiyacınız rahmettir. Bir rahmeti yitirmiş, yerine
bir diğerini koyma çabanızdan tekme yemiş olabilirsiniz. O zaman ne
yapacaksınız? Başka bir rahmet bulup ilkinin tahtına oturtmak mâtem ahlakına
uygun gelmez. Oysa kayıp sahibinin
elindeki tek mülk mâtemidir. O zaman yapılacak şey yitiği aynı cinsten bir
şeyle değil, başka bir şeyle telafi çabasına girişmektir. Bittecrübe biliyorum
ki, rahmet hikmetle telafi edilir.
Hikmet sizden tüm duyularınızı, tüm latifelerinizi, tüm
varlığınızı talep eder. Onu almak için her şeyinizi verirsiniz. Hem verecek bir
şeyiniz kalmadığı için, artık bir şeyini yitirmiş insanın acısını duymazsınız;
hem de tüm enerjinizi teksif ettiğiniz şey, sizi farkına varmadan ele geçirir.
Böylece hikmetin soluğu, tüm letaifinize
teker teker ruh üfleyerek size iade eder. Bir de bakmışsınız rahmet yitirdim
sanırken aslında rahmet edilmişsiniz, mahrumiyet sandığınızla
nimetlendirilmişsiniz. Yok vardan daha iyiymiş de bilememişsiniz. Bunu size
söyleyen hikmettir. Hikmet rahmetin işleyişini anlamamıza yardım eden biricik
ilkedir.
Bazen varlığınızı o kadar kırılgan, o kadar sanal, o kadar
vehmi addedersiniz ki, “acaba hakikaten var mıyım?” diye denemek istersiniz?
Bir yol iyi işler yapmak ve işlerimizin yansımalarına, geri gönüşlerine
bakmaktır. Güzel bir söz söylersiniz, karşınızdaki gülümser. Onu
güldürebiliyorum demek ki varım, demek bir etkim var, bir gücüm var, bir
tesirim var dersiniz. Bazen kırılganlığınız sizi iyi işler yapamayacak kadar
takatsiz bırakır, nefesiniz kesilir, varlığınız nazarınızda silinir. O zaman bu
kabullenemeyişle dışarı çıkar ve birine tekme atarsınız. Bir adama bağırır,
birine bozuk atar, biriyle hır çıkarırsınız. Birinin sabrını taşırırsınız. Bu
ilkinden daha kolaydır, daha az enerji ister. Daha çabuk geri bildirim
alırsınız. Bu yüzden karşınızdaki size kıpkırmızı bir suratla tepki gösterirken
siz yaramaz bir çocuk edasıyla kıs kıs gülersiniz. Var mışım, beni
umursuyorlarmış, derileri o kadar da kalın değilmiş, bak dürtebiliyorum, demek
ki kudretim varmış…İyi gelir…
Bazen de neşeye yapışırsınız, hazza, keyfe, güzelliğe,
eğlendirene, eyleyene, oyalayana… Bitmek bilmez enerjinize, esprilerinize,
milleti gülmekten kırıp geçirmenize bakan sizi çok mutlu sanabilir. Aslında
değilsiniz? Bu sadece bir mutlu olma çabasından ibarettir. Belki dilde
gülersem, ve herkes de benimle gülerse, o zaman umulur ki kalbim de güler…Bu
numara mıdır? Rol yapmak mıdır? Hayır, bu dua etmektir… Çaba sarf etmektir…Bir
gün olur ‘mış gibiler’ hakikate döner, dildeki zikir kalbe kök salar.
Bazısı da hareket eder, sanki yürümekle, koşmakla, her türlü
sportif faaliyeti yapmakla, acıyı terle beraber üzerinden atacakmış gibi
hisseder. Bu mümkün müdür? Acı bir vücut atığı gibi atılabilir mi? Yürüseniz
yürüseniz ondan ne kadar öteye gidebilirsiniz, koşsanız ne kadar uzağa
kaçabilirsiniz. Kaçamazsınız, çünkü o sizinle beraberdir, acı ‘ben’e dahildir.
Enenin içinde mündemiçtir. İnsanın sonsuz aczi ile sonsuz emeli arasındaki
çelişkinin göbeğindedir. Bu bir korku filmi repliği bir hayalet hikayesi
değildir, haza hakikattir. Ne yıldızlarda ne çiçeklerde devası yoktur acının.
Çünkü acı bir maraz değildir, bir araz değildir, insanın asli unsurudur. İnsan
acı, meşekkat, zorluk içinde yaratılmıştır. Hastalık olmayan şeye deva aramak
beyhudedir. Derdin kendisi varlığımız için bir imkandır. Biz acı ile
öğreniriz….
İnsan acıdan halas olmak için bazen de affeder, ötekini,
kendini…
Acıya dur demektir affetmek…
Acıdan kaçmak öğrenmekten kaçmaktır…
Acıdan kaçmak hikmetten kaçmaktır…
Acıdan kaçmak rahmetten kaçmaktır…
Rahmet acının göz bebeğindedir. Her şey zıddını da içerir. Ancak
acının gözüne cesaretle bakanlar onu görebilirler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder