Masallar Gerçekten Sadece Masal mıdır?
Kızımı ve arkadaşlarını oyuncak müzesine götürdüğüm bir
hafta sonuydu. Onlara yıl boyu ders veren ablaları Yasemin ve Emine de
yanımızdaydı. Önceden “arabada beklesem de onlar gezse” diye mütereddit
durduğum halde, sonradan kendimi nasıl olduğunu anlamadan oyuncakların büyülü
dünyasına kaptırmış buluverdim. Ne bu dünya yalnız ve katıksız bir gerçekti, ne oyuncaklar sadece oyuncak. Bizim
çokça ciddiye alıp yaşadığımız olaylar ve hadiseler kimi zaman bir oyun kuran
çocuğun dünyasından daha az anlamlı oluyordu. Dünya hayatı bir oyun ve
oyalanmadan ibaretti. Ancak her oyun içinde hakikate bir işaret bir remiz
bulunduruyordu. Oyuncaklar ise yapıldıkları dönemin sosyal kültürel zeminini,
yaşam biçimlerini, zihniyetlerini anlatıyorlardı.
Sufiler der ki “Doğrudan laf ancak ahmağa söylenir, ârife
işaret yeter.” Üstadımız da bunu “Mecaz avâmın elinde hakikate inkılab eder”
sözü ile tasdik ediyor. Sutûr-u hadisat altında hakikat anahtarları gizleniyor.
Her münferid olay bir büyük külliyetin parçası ve külli bir kanuna istinat
ediyor. Bunları düşünerek dolaşıyorum beyaz köşkün koridorlarında. Yorgunluk
çöküyor ve kafeteryada birer meşrubat ikram ediyorum büyük ve küçük kızlara.
Tam o esnada eski bir arkadaşımı görüyorum, çok derinlerden
sevdiğim bir kız, bir çocukluk arkadaşım Dorothy. “Yoksa Dorothy’i tanımıyor
musunuz?” diyorum kızlara. Bizim minik hariç kimse tanımıyor Kansas’lı teyze ve
eniştesiyle yaşayan bu yalnız küçük kızı. Ben Dorothy’i hiç unutmadım, çünkü
onda bana hep beni hatırlatan bir şeyler vardı. Öyle ya gittiğimiz her yerde,
sevdiğimiz her kişide kendimizden bir parça ararız, bulduk mu o zaman mekanlar,
insanlar bizim için ayrılamayacağımız birer dost olur. Bir kişiyi ne kadar
kalbinize gömerseniz o kadar sizin demektir. Bu tıpkı şehirlerin sahiplerinin
mezarlıklara bakılarak belirlenmesi gibidir. Üzerinden zaman da geçse, tozlu
raflara da kalksa, kalp toprağına gömülü her dost, karşınıza çıktığında, yahut
ondan bir alametle karşılaştığınızda bâs-ü badel mevt gibi tüm tarihçe-i hayatı
ile karşınızda dirilir. Siz de sanki hiç ayrılmamış gibi bitimsiz bir
muhabbetle ona sarılırsınız. Kim bilir belki haşirde sevdiklerimizle
karşılaşınca da böyle hissedeceğiz.
OOO! Ben Dorothy’le
düşüncelere, anılara dalıp gitmişken bakıyorum da hem büyük hem küçük
kızlar evvelce oturdukları yerleri bırakıp bir masanın etrafına doluşmuşlar, “Mona
abla bize masal anlatacak” der gibi gözlerimin içine bakıyorlar. Kendimi yaşlı
hissediyorum, masalcı nineler gibi. Ne yapalım hakikat bu, ben onların
hepsinden daha yaşlıyım, anlatacak daha fazla şey biriktirmişliğim bu yüzden. Bu
merakla parlayan gözleri nasıl geri çevirebilirim ki, hiç bir şey bulamasa bir
şeyler uydurur insan bu beklentiye cevap verebilmek için. "Beklentiye cevap vermek" bir riya mı? Hayır hayır. Üzerimde tecelli eden
ism-i Vedud beklentilere de elimden geldiğince cevap vermemi vacip kılıyor. “Oz
Büyücüsü kitabını okumalısınız, yahut filmini izlemelisiniz” diyerek söze
başlıyorum, her bir ayrıntısı bir anlam içeren, tüm imgeleri bir şeye işaret eden,
mesel ve hikaye ile hakikate hayal yolundan kapılar açan bir kitap Oz Büyücüsü.
Temiz bir İsevi zihnin ürünü, İncil’deki hikayelere çok benzeyen bir anlatım
dili var, bir küçük kızın üzerinden bize bu dünyadaki serüvenimizi anlatıyor. Yahut
ben hep öyle düşünmeyi tercih ettim.
Hristiyanlıktaki tasvir serbestisi onlara hikaye anlatmada,
resimde ve son yüzyılda sinemada bir yetkinlik vermiş. Bu alanda kabiliyetleri
gelişmiş, Allah’ın farklı ümmetlere verdiği farklı yetenekler bunlar. Hayırda
yarışmak için kullanılması gerek.
Dorothy Kansas’lı demiştik ya, Kansas’ın ve sair Orta
Amerika’nın baş belası kasırgaları malumunuz.
Oz Büyücüsü ise peygamberleri çağrıştırır. Zira melekler
değil onlar insanı sahili selamete çıkaracak yolun rehberidirler. Hikayedeki Oz
Büyücüsünün de Dorothy’nin geldiği dünyadan gelmiş olması bunun açık bir
kanıtıdır. O da memlekete dönmek istemektedir, beraber döneceklerdir. Zira
ahiret yurdumuza asli vatanımıza kavuşmak ancak peygamberlerin elini tutmakla
mümkündür. Oz Büyücüsü Dorothy’i bir balonla götürecektir. Zira göksel krallığa
ancak semaya uruç edilerek gidilebilir, yürüyerek gidilen her yer cehenneme
çıkar. Tüm yolculuk sırasında Batı
Cadısı faaldir. Etrafı çiçeklerle bezer, üzerlerine uyutucu büyüler yapar.
Dorothy sadece çiçeklere bakmak ister, onları koklamak, dokunmak, ne kadar
masum bir istektir güzelliğe çekilen insanın isteği, ne kadar tatlıdır
muhabbetle cezb olmak. Ama insan gaflete düşer. Uyur. Dorothy gibi. Çiçeklerin
arasında bir ölüm uykusudur bu. Cadı zafer mi kazanmıştır? Dorothy uyuyakalmıştır.
Yalnız değildir küçük kız. Yolculuğun başından bu yana
yanında kendisine yol arkadaşlığı eden varlıklar vardır. İlki ve en yakın dostu
Korkuluk. Oz Büyücüsüne gitmek niyetindedir. Korkuluğun kalbi vardır ama aklı
yoktur, bir akıl isteyecektir büyücüden. Korkuluk bana insanların tarımla
meşgul oldukları eski dönemlerin insanlarını hatırlatır. Bilim yoktur, aklı işletmek
için çok da hacet yoktur. İnsanlar cahil, ama iyi yüreklidirler. İkinci dost
Teneke Adam’dır. Bana sanayileşme çağındaki insanları anımsatır. Teneke adam
güçlüdür, dayanıklıdır, akıllıdır, ama kalbi yoktur. O da bir kalp
istemektedir. Zaman zaman ağlayacak gibi olur paslanır. Zira modernitenin
çarkında bir dişli, bir makine, bir robot olan insanın ne hüzünlenmeye, ne
depresyona girmeye hakkı vardır, ağlamamalıdır, ağlamak devreleri bozar,
insanın verimliliği düşer. Oysa ağlaması Teneke Adam’ın bir kalbi olmasının da
başlıca şartıdır. Ağlamalıdır ki bir kalbi olsun, öyle ya gözyaşları kalp
işaretidir. Ve üçüncü dost Aslan’dır. Aslan ama korkak. Biraz cesaret
istemektedir. Oz Büyücüsüne bu yüzden gidecektir. Aslan hayvanlar aleminin
kralıdır oysa, güçlüdür, cesurdur, asildir, efendidir. N'olmuştur aslana böyle,
her şeyden korkar hale gelmiştir? Modern dönem sonrası insan kainatın efendiliğinden
hurdebini bir mikroptan kayan bir yıldıza kadar her şeyden korkan en zelil yaratığı
derekesine aynen böyle düşmemiş midir? Oz Büyücüsü aslana cesaret
vermeyecektir, ona kendi hakikatini öğretecektir. Kendi hakikatini öğrenen
aslan zaten hiçbir şeyden korkmaz aleme meydan okur bir hale gelecektir.
İnsanın dosta ihtiyacı vardır. Yoldaşlarımız da biz de
ihtiyaç sahibiyiz, eksik ve kusurluyuz, tamamlanmaya muhtacız, tekamül etmek
istiyoruz. Birlikteliğimiz bize birbirimizin eksiklerini tekmil etmek için
verilmiş. Yol boyu küçük kızın cesareti aslana ne kadar lazımsa, aslanın
şefkati de Dorothy’e o kadar lazım. Korkuluğun kalbi Teneke Adama, Teneke
Adam’ın aklı korkuluğa gerekli. Arkadaşları ise uyuyan Dorotyh’yi uyandırmak
için hayati önem arz ediyorlar. Evet, Dorotyh cadının tuzağına düşüyor, ama
tuzaktan onu dostları kurtarıyorlar. Hepimizin bizi düştüğümüz tuzaklardan
kurtaracak dostlara ihtiyacımız var. Yoksa hangimiz bir şeylerle büyülenip
sapıp gitmiyoruz ki…
Yaşadığımız yer bir Zümrüt Şehir de olsa, bu memlekette nice
harikalar da bulunsa, biz evimizi ve Sahibimizi özlüyoruz. Hiçbir çiçek kokusu,
hiçbir gümüş at, hiçbir zümrüt şato, hiçbir yaman sevda evimizden ayrılığın
Efendimizden uzaklığın kalbimizde tutuşturduğu ateşi söndüremez. Bu dünyada
asla rahat etmeyeceğiz, etmeyiz, etmemeliyiz! İnsan ancak evinde rahat eder.
Biz bir kasırganın bu dünyaya düşürdüğü küçük kız gibi yolumuzu arıyoruz. Sarı
taşlı yoldan devam edeceğiz. Oz Büyücüsünü bulacağız, onunla eve döneceğiz.
Dostlarımızdan da kusurlarına rağmen ayrılmayacağız. Bize teklif edilen Oz
Ülkesinin hükümranlığı da olsa Dorothy gibi “hayır” diyeceğiz, çünkü biz de
evimizi özledik. Biz ancak bu dünyanın oyuncaklarını bize evimizi
hatırlattıkları için seviyoruz. Tıpkı benim Dorotyh bebekle çıktığım yolculuğu,
kızıma okuduğum her masalda hayalime düşen imgeleri sevmem gibi.
Masallar yalnızca masal değildir. Ben kızıma masalları
okurken, onunla çocuk filmleri izlerken onları bir kez daha anlamlandırmayı
öğrendim, görmek isteyen gözler için masallarda çok güzel hakikatler gizlidir.
Siz bir de bu nazarla bakın, iddiaya girerim çocukken okuduğunuzdan çok daha
lezzetle masalları okuyacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder