ATEŞ GÜZELDİR
“Kün” emrinden sadır olmuş ne varsa güzeldir. Bir şey ya
doğrudan ya neticeleri itibariyle güzeldir. Bazen hayır zannettiklerimiz şer,
şer zannettiklerimiz hayırdır. Haddi zatında mana-i harfi ile bakıldığında her
şey hayırdır. Mana-i ismi ile baktığınızda en güzel haller bile, sönmüş ve kendi içine çökmüş bir yıldızın kara delik olması gibi sizi de tüm evreninizi de yutan şerden koca bir
ağız olur. Nazarımıza göre eşya tebdil eder. Aynı mekana giren iki insanın aynı
eşyaya farklı bakışları farklıdır. Niyet
amelleri tebdil eden bir iksirdir. Bunlar Üstadımızdan hıfz ettiğimiz hakikat
çekirdekleridir.
Hastalık güzeldir. İnsana gerçek varlık durumundan haber
verir. Nefsin kibrini eritir. Ona odasının darlığını, bedeninin kırılganlığını,
ihtiyacının şiddetini, ellerinin boşluğunu gösterir. Böylece isabet ettiği insanı kudret
sahibine ulaştıran bir binek olur hastalık. İnsan hastalıktaki ateş sayesinde
Rabbini başında bekletecek kadar rahmete nail olur. Hadisle sabittir, Allah
hastanın baş ucunda bekler. Sevgiliyi başınızın ucuna getiren ve üzerinize
titreten her şey güzeldir. Kim hayal etmemiştir ki yatak döşek hasta olsun ve
sevgilisi onun için ağlayıp göz yaşı döksün. Size sevildiğinizi hissettirmesi
hastalık ateşinin içinden size uzatılan şefkatli bir eldir.
Hata yapmak güzeldir. En emin olduğun şeylerde dahi
şaşırmak, altüst olmak, tekrar tekrar düşünmeye gayret etmek, hak nedir ehak
hangisidir ölçüp biçmek, beynin kıvrımlarında batılı dolaştırmak, hakkı arayıp
durmak, bulunca batılın sönüşüne şahit olmak, gelinen her makamda ayağının
kayabileceğini bilmek, yanılabilirliği ile yanılmaz, kaybedebilirliği ile daima
işinde galip(Allahu galibun ala emrihi) bir Rabbi hissetmek, cehaleti ve
algısının darlığı ile kendini Mutlak
Alim’e rabt etmek, davranışları ile deneyip yanılarak, düşüp düşüp kalkarak bir
Yüce Hikmet sahibini fark etmek, hayatımızda her şeyi kontrol edememek, elimize
yüzümüze bulaştırmak, gaf yapmak, ağzından kaçırmak, sözü toparlayamamak,
meramını anlatamamak, aptallık etmek, “yine beceremedim” deyip sızlanıp ağlamak, özür dileyip kabul görmemek, içi yansa da affetmek bizi bir Rahim’in şefkatine, bir Gafur'un örtüşüne vasıl eder. Bu vuslata her şeyi berbat etsek değmez
mi?
Günah işlemek güzeldir. Nefsin aklı kendi lehinde işletmesini
izlemek, kalbin ve vicdanın ağzına bant yapıştırmasına şahit olmak, “mutlu
olacağım” telaşı ile şeytana sarılmasını görmek, şeytanın müttefiki nefsi yüz
üstü bırakıp gitmesini seyretmek, zehirli balın tadına bakmak, karın ağrısı ile
kıvranmak, cürmün ağır bedeline katlanmak, kendinden ve Rabbinden utanmak, vicdanın
“ben sana demedim mi?” sözünü işitmek, kalbin hüznüne batmak, emmareden
levvameye geçmek, pişman olmak, tevbe etmek, bir Gafur’u tanımak, “Rabbin seni
terk etmedi” hitabına mazhar olarak doğru yolda olmak için bir Hadi’ye
muhtaciyetimizi derk etmek, yüzünün karasına Rahmet nurunun vurduğunu hissetmek,
minnettar olmak, her şeyin lütuf oluşunu kabahatlerinin bilinci ile hissetmek,
O’nu takdis ile tesbih etmek güzeldir. Her kiri çıkaracak bir Kuddüs’ün varlığı
bilinince kirlenmek ve temizlenmek arzu edilen haller sınıfına dahil olurlar.
Külli ubudiyetimizin birer parçası haline gelirler.
Ayrılmak güzeldir. Bizim sandıklarımızı kaybetmek,
tırnaklarımızı geçirdiklerimizi yitirmek, fenayla can evimizden vurulmak, güvendiğimiz dalın elimizde kalışı, demirden
taştan olmadığını fark etmek, batan güneşin ardından
bakakalmak, doğacak güneşi beklemektir. “La uhibbul afiliyn” diyerek batmayacak bir güneşin peşine
düşmektir. Terk etmeyecek bir sevgiliyi aramaktır. Bir Kayyumiyet tecellisi
arzu etmektir. Bir Baki ile ahitleşmektir. Sabretmeyi öğrenmektir. Odur demeyi seven ama O değildir demeye gelince yan çizen nefsi eğitmektir. Ayrılık vuslata mukaddimedir. Zira bir yerden ayrılmak bir
başka menzile varmaya, bir kuldan ayrılmak başka bir kula ulaşmaya, dünyadan
ayrılmak ahirete yol bulmaya, nefsinden ayrılmak Rahman'a kavuşmaya habercidir.
Ayrıca ayrılık, sevdiğimizi tanımanın yoludur, zira insanda öyle kuvveler
vardır ki bir şeyin kıymetini kaybetmeden tam bilemezler. Ayrılık karanlıktan
aydınlığa bir yol açma vesilesidir. Asılları bulup yedekleri terk etmektir. Baldan
sirkeye dönülmez diyebilmektir. Daha iyisini istemektir.
Ateş güzeldir. Bize yemek pişirtir. Çayımızı demler, soba
başı sohbetlere yol verir. Aydınlığımız olur. Yolumuzu gösterir. Giysilerimizi
ütüler. Gemimizde, arabamızda, uçağımızda bizi menzilimize taşıyıverir.
Meyvelerimizi pişirir, madenlerimizi yetiştirir. Nefsimize işaret eder. Bize
ateşin tüm halleri için ibret verir. Ateş çok büyük ve külli bir nimettir. Tüm
ateşin haller de öyledir. Rabb bize de Musa’ya konuştuğu gibi ateşin içinden
konuşuverir. Ateş sadece kontrol edilmezse felaket olur. Zarar verir.Yangın çıkacak diye ateş kullanmaktan vazgeçmeyiz. Ateşe ait halleri hor görenler ateşin meleğini incirler. Tüm bu haller de o meleğin nezaretinde
gerçekleşir. Görmek isteyen gözlere ateş, güller ve balıklar gösterir. Elbette
ateşi elde de kalpte de tutmak, korumak ve onunla pişmek, olgunlaşmak, tekamül
etmek, er kişinin işidir. Risk almaktan korkmak insanı yaşamaktan alıkoyar.
“Hastalıklar niye var? İnsanlar acı çekiyor ama…” diyenler
nasıl Şafi ism-i şerifini ıskalıyorsa, “Zulümler niye var? Zavallı insancıklar”
diyenler nasıl Adil ismine kör oluyorsa, “Niçin hataya, günaha düşüyoruz,
kirleniyoruz” diyenler nasıl Gafur, Kuddüs ve Rahim isimlerini göremiyorsa,
“Mecazi Aşk niye var? Bu marazi bir durum derhal kurtulmak lazım” diyenler de
İsm-i Mütekellim ve Vedud’u öyle gözden kaçırıyorlar. Külli bir ubudiyet
şansını yitiriyorlar. İsm-i
Vedud ve İsm-i Mütekellim iç içedir. Zaten kimse sizi Allah gibi
dinleyemez, kimse sizi Allah gibi anlayamaz, kimsenin de kelamı Allah’ınki gibi
lezzet vermez. Hakikat şudur ki tüm ateşlerden ve ateş hallerden Allah konuşur,
tüm ateş sevdalıları da fark etseler de etmeseler de o ateşte tecelli eden Hakkın sevdalılarıdır. Bunu ancak ateşin içinden Rabbi ile konuşan Musa ve onun
yolundan gidenler anlayabilirler. Aklın temsilcisi sayılan Hz.Musa da Ehl-i Aşk’tı bunun için “Ya RABB
YÜZÜNÜ GÖSTER” diye niyaz etti. İstediğiniz kadar akıllı olun, istediğiniz kadar tenzih edin, Mütekellim'den bir cilve payınız olduysa Onu görmek için yanıp tutuşursunuz.
Ya Rabb bize de yüzünü göster. Dağları parçalayan şavkınla bize de tecelli et,
parçalansak da razıyız. Tüm ateşin halleri bize seninle konuşmak için vesileler
kıl. Biz yola cesaret edip çıktık, yardımına güvendik, gücümüzün fevkinde yüklere omuz verdik. Bir şey diledin kimseler dağlar taşlar lal oldu isteğinin havada kalmasına dayanamadık öne atıldık. Ben varım. Ben yaparım. Buyur, emret. Ateşe mi girilir? Dağlar mı aşılır? Uzak diyarlara mı gidilir? Zemherir mi çekilir? Dile benden ne dilersen. Lebbeyk. Bize işimizi musahhar eyle. Bizi emrinde muvaffak eyle. Çünkü bizim senin yüzünü güldürmekten başka hiç bir emelimiz yoktur. Senden bir "aferin" bize yeter. Ateşin içinden sana vasıl olmak
dileriz. Ateşin meleğine selam olsun, şahid ol Ya Rabb biz senin afakta ve
enfüste tutuşturduğun her ateşi severiz.
Mona İSLAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder