SEVENİN İSMİ YOKTUR
Şeyh-i Ekber sevenin özelliklerini anlatırken bir yerde
“Sevenin ismi yoktur” buyurur.
Sevenin ismi yoktur, o sevdiği kendisine ne ile hitap ederse
odur. Ona nispetle ifade edilir, onun adıyla anılır. Bu yüzden ona en çok
“Allah’ın kulu” denilmesinden haz alır. O niteliklerden soyunmuştur. Sevdiğinin
niteliklerini giyinir. Bundan başka bir giysisi yoktur.
Sevdiği ona ‘cömert’ diye hitap ederse o ‘cömert’ olur.
Sevdiği ona ‘merhametli’ derse merhametlidir. Onun sözü kündür. Oldurur. Onun
nefesi olmadan o yoktur. Hiç birşeyi de yoktur. Adını anmasa yüzüne bakmasa,
onu zikretmese hiç olur.
Sevenin bir özelliği, sürekli sevdiğiyle meşgul olmaktan
kavuşma ile ayrılığı ayırt edemeyişidir. O daima sevgilisini müşahede eder. Her
yerde her şeyde onu görür.
Sevenin bir özelliği de, adap ile yükümlü olmayışıdır. Adap
ile yükümlü olan akıllıdır. Sevenin aklı yoktur, o daima hayrettedir. Öyle ise
seven kendisinden çıkan davranıştan yükümlü değildir.
Sevenin bir başka özelliği, niteliklerin iç içe girmesidir.
Seven sevgilisiyle birleşmek onun iradesine uymak ister. Ondan ayrı kalmaya
öyle dayanamaz ki, onun niteliklerini giyer, o olur. Böylece kendinde onu
görür. Özlemi bir parça teselli bulur.
Seven itiraz etmez, o sevdiğinin elinde ölü gibidir. Sufiler
derler ki iki canlı kuş birbirine bağlansa uçamaz, ancak kuşlardan biri ölü
olursa canlı kuş onu uçurur. Seven sevdiğinin kanadında bir ölüdür.
Sevenin bir vasfı, teraziden çıkmış olmasıdır. Hikmette geçerli
teraziye göre davranmak doğru düşünmeyi gerektirir. Seven ise oluşu idare
ederken bir fikre sahip değildir. Onun yegane işi sevgilisinin zikriyle
ilgilenmek, Ona yönelmektir. Böylece kendisinde hayal ifrata ulaşır. Böyle bir
insan ölçüleri bilmez.
Bunun için bir hikaye anlatırlar, bir derviş yolda giderken
bir genç kızla karşılaşır, kızın elinde bir sepet elma vardır. Kız elmaları
sevgilisine götürmektedir. Derviş sepette kaç elma olduğunu sorar. Kız taaccüp
ederek dervişe bakar. Şöyle cevap verir: “İnsan hiç sevdiğine götürdüğü
elmaları sayar mı?” Bunun üzerine derviş tesbihini koparır.
Sevenin bir alameti de kendisinden sevgilisinin aynı diye
söz etmesidir. Çünkü o sevgilisinde yok olmuştur. Başkasını görmez. Allahın
kutsi hadiste kulunun “gören gözü işiten kulağı …” olması bu kabildendir.
Seven yorgundur. O kendinden çekilip alınmıştır. Sesi
çıkmaz. Neden diye sormaz. Sevdiğinin kahrına da lütfuna da katlanır. Sevgili
ona ilgisiz kalmadıkça, kahır da lütuf da bir tecellidir, alaka kurma
biçimidir. Sevgili memnun ise seven memnundur.
Onun uykusu yoktur. Ayrı olsa gam tutar, huzurda olsa
heyecan basar. Baş gözünü yumsa hayalde seyre dalar. Kat kat rüyalarda hep ona
bakar. Sevgili onun göz bebeğine yerleşir, göz kapaklarına takılmıştır hiç çıkmaz. O göz gayrı kimseye
bakmaz.
İbnül Arabi sevgiyi üçe ayırır. Beden sevgisi yahut doğal
sevgi, bir şeyi kendi için sevmektir. Kendi istek ve arzularına ram oldukça
sevmeye devam eder. Kendi ile çelişirse sevmek nefrete inkılab eder.
İkincisi ruhsal sevgidir, bu sevdiğinin zatını sevmek, onun
niteliklerini sevmek, onu olduğu gibi kabul etmek, olduğu gibi beğenmektir.
Ruhsal sevgide kişi sevdiğinin bir tek ayrılık iradesini sevmez, ayrılık
ızdıraptır. Ancak sevdiğine güvenir, ayrılık sevgili için iyiyse seven için de
iyidir. Yeter ki sevgili iyi olsun. Seven ayrılığa katlanır.
Bir de ilahi sevgi vardır ki burada seven sevdiğinin yüzünde
ilahi tecelliyi görür. Onun niteliklerinde bir bir Onu okur. Sevdiği Allah’a
bakan bir pencere olmuştur. Pencereyi kaybetmek istemez, ama asıl sevdiğinin
Allah olduğunu bilir. Sonra kendisine sevgilinin tecelligahında talim edilen
sureti sair eşyada da görmeye başlar, belki hiç biri sevgilideki gibi temerküz
etmiş değildir, bir boz yapın parçaları gibi dağılmıştır, ama onları tek tek
toplar, Hakkın suretini seyreder. O zaman anlar, Hak tecelligahını nereye kurarsa
o ayaklarının gücü yettiğince oraya koşacaktır. Onu görmeden bir dakika
bile duramayacaktır.
Sevenin bir özelliği de perdesinin yırtılmış, gizlisinin
açığa çıkmış gizlemek bilmeyen ‘zamanın rezili’ olmasıdır. Sevgi her perdeyi
parçalayan her sırrı ilan eden bir zorbadır. Onun çığlıkları yükselir, ibret
aldığı işler ard arda gelir. Sevdiğinin yüzünü gördüğü her yere ilan nameler
asar. Sesini işittiği her an hava-i fişekler patlatır. Onun adını sadece
göklere değil, tüm varlığına yazdırır.
Seven arifi anlatırken
şöyle derler. O sevdiğiyle bir an birlikte olmak için tüm ilmini bila tereddüt
verir.Bir mürid bir kitap yazmış, şeyhine adamış, öyle çok şey yazmış ki
yazdığını pek beğenmiş, bir yere bakarken şeyhini hatırlamış, bir ah çekmiş. O
sayfa simsiyah kesilmiş. Şeyhi kitabı almış, bakmış, siyah sayfayı tutmuş,
bütün kitap bu sayfadan ibarettir buyurmuş.
Sevgiye uykusuzluk, hastalık eşlik eder. Seven konuşursa da
anlaşılmaz bir şeyler söyler. Onun dilinden yalnız sevgilisi anlar. Gamları ard
arda gelir, tasaları sürekli artar. Onun sustuğunu görenler safada sanırlar.
Ancak acı bazen şiddetini öyle arttırır ki insan dilsiz kesilir. O bir gün bile
sevdiğine “Nedir senin yüzünden bu çektiğim?” demez. Sevdiğini gücendirmez, hiç
kimse de gücendirsin istemez.
Sevdiği ona “Dilediğini seç!” diye nida etse, O “ Dilediğim
senin dilediğindir, benim bir dileğim yoktur” diye cevap verir. Sevgi, vecd,
özlem ve keder tek bir hakikattir. Bunlar otoriteleri altında bulunan kimsede
hüküm süren niteliklerdir. Seven bunlara rağmen sevmekten pişman olmaz. Belki
de gönüllü yanılan tek ateş sevginin ateşidir.
Sevgili sevenin kanına işlemiştir. Bunu anlatırken Şeyh,
Hallac’ın kanının aktığında yerde Allah yazdığını, Züleyha’nın akan kanından da
Yusuf’un adının okunduğunu söyler. Kulağa ne kadar poetik gelse de anlattığı hakikat tartışılmazdır. Sevgi sevenin kimyasını mizacını değiştiren bir iksirdir. Sevgilinin elinden içilir, içilen sevene, sevilene göre mahiyet arz eden herkese farklı kokularda renklerde sıcaklıklarda sarhoşluk derecelerinde sunulan bir içkidir. Kimini büsbütün baştan çıkarır, kimini hafif çakır keyif kılar.
Kanaatimce birini sevdiğini iddia edenin sevgisini yukarıda
sayılanlar ile ölçüp iddiasında samimi olup olmadığına bakması gerekir. Öyle
bir zamanda yaşıyoruz ki, seviyorum diyenlerin ekserisi bedensel(doğal) sevgi
ile yalnız nefsi için seviyor. Büyüklere göre bu tür sevgi hayvanlarda da
bulunuyor. Sonra bazıları, bize bu hayvani sevgiyi aşk diye tarif edip, bizi
ondan sakındırıyorlar. Ne yapsınlar bu zamanda bundan mebzul miktarda var, ve
en çok onların gürültüsü geliyor. Ruhani ve ilahi sevgiyi ise mumla aramak icab
ediyor.
Ancak mumla da olsa, karanlıkta da olsa böyle bir sevgi
aramaya, peşinden bir ömür koşmaya değer.
Hele bir de o sizi gelip bulduysa.
Kovanınız yağma olsun!
Fütuhat-ı Mekkiye 8. Cilt, Sevenlerin Nitelikleri, bir kısmı
alıntıdır, bir kısmı okuduklarımdan benim payıma düşenler, anladıklarım,
hissettiklerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder