İLK HİKAYE, BİTMEYEN MASAL
Seviyor, sevmiyor,
hayal, gerçek, uzak, yakın,bir, iki.
Zaten hep eksiktim,
saydıkça daha çok tükendim.
Şimdi, çöl gibiyim.
Hiçbir şeyim yok.
Bu, herkesin
hikayesi. İlk kez Hicaz’ın çöllerinde söylendi. Bir varmış bir yokmuştan daha
evveldi. Mabedin duvarları dikilmeden, bütün çöl mabeddi. İnsanlar gökteki
yıldızlara yakındılar. Onları tutmaya umutluydular.
Bu hikayeden payınız ne kadar eksikse, o kadar eksiksiniz.
Hikayemiz evvel zaman içinde başladı. Hikaye-i evveldi bu,
ilk hikaye. Her şey bu hikayeyle başladı, buradan doğdu.
Bir vardı, hiçbir şey yoktu. Her şey O Bir’den hâsıl oldu.
Bir gün bir adam yarattı Allah. Adı Adem. Onu halife
kılacaktı, bu yüzden ilahi suretle yaratıldı adam. Adem bir çekirdekti. Ona ruhundan üfledi, esma-i külliha verdi.
Melekler ona secdeye çağırıldı. Alem ayakları altına serildi. Adem, birdi o
vakitler, bütündü. Esması külli idi, hiç eksiği yoktu. Mutmaindi.
O vakitler Havva neredeydi? Görünürde yoktu. Ancak herşey
görünürden ibaret değildi. Havva vardı. Adem’in içindeydi. Kalbinin civarında,
sol cenahında, bâtındaydı. O vakitler Adem zâhirdi Havva bâtın. Esma-i külliha
bu bütüne verilmişti. Zâhir ve bâtın. Melekler bu bütüne secde etmişti. Min
ruhi bu bütüne üflenmişti. Mutmain olan bu bütündü. Onlar birdi. Ve hiçbir şey
eksik değildi.
Sonra çekirdeği çatlattı Fâlik-ul Habbi ve Neva, Havva’yı Adem’in sol cenahından çıkardı. Havva bâtından
zâhire çıktı. Zâhire çıksa da Havva’ya hep bâtında kalmak, bir eve , bir
örtüye, bir gönle gizlenmek yakıştı. Adem, onu gördüğüne ünsiyet etti, çünkü o ondandı.
Tanıdıktı. Yeri göğsünün sol yanındaydı. Kalbindeydi. Şimdi orada bir boşluk
kalmıştı. Adem o boşluktaki eksikliği hissetti, içi sızladı. Kopan şeyle
beraber adamın sol yanı güçsüzdü artık, sol eli âtıl, onun gücü Havva’da
kalmıştı. Havva’ya meyl etti. Görünürde meyl Havva’ya idi. Esasta meyl,
kendindeki eksik parçaya, kendine. Eksiği tekmile ve bir olmaya yöneldi Adem.
Evvelce olduğu gibi mutmain olmaya.
Havva batından zâhire çıkınca, esma-i külliha ayrıldı. Celal
kısmı Adem’e cemal kısmı Havva’ya pay edildi. Allah onları yeryüzünün uzak
parçalarına yerleştirdi. Birbirlerini uzun zaman görmediler. Ancak unutmadılar
da. Adem Havva’yı unutsa kendini unuturdu, insan kendini hiç unutur muydu?
Eksik parçasını aradı Adem ve zorlu yollardan ve çabalardan sonra buldu
nihayet. Bulduğu sadece eksiği miydi? Öyle ya Adem’in eksiği neydi? Onun eksiği
kendinden ayrılan isimlerdi. Onları parça parça doğada gördü, cemalin izlerini
takip etti, Havva’yı öyle buldu. Hiçbir cemal parçası Havva’nın yerini tutmadı,
cemal hiçbir yerde Havva’daki kadar parlamadı.
Havva’nın sürdüğü iz ise Adem’e yani celale doğruydu. Havva
aczini bildiği ölçüde kudrete, güzel olduğu ölçüde heybete, yumuşak olduğu
ölçüde haşyete hayran oldu. Adem’ler Havva’daki celal sevgisini asla
anlayamadılar. Hiç kimse celaldeki cemali Havva gibi göremedi. Ama Havva Adem
gibi yol kat edemedi, onun yolu Cidde’den Mekke’ye kadardı. Celalin
ve heybetin karşısında insanın bacakları titrerdi. Titrek bacaklarla
ancak o kadar yol aldı Havva. Adem’in yolu diyar-ı Hind’den Mekke’yeydi. Allah
gücü kime verdiyse, onu daha çok yürüttü. Adem yürüdü, Havva bekledi. Adem
harekete geçti, Havva düşündü.
Böylece
Adem’ler Havva’ların peşine daha çok düştüler. Havva’ya ise dua etmek ve
özlemek düştü.
Adem Havva’sız boş kaldı. Havva Adem’siz yurtsuz. Her Havva
bir Adem’in sol yanından çıkarıldı. O ancak onun eksik parçasıydı. Adem’in
Havva’ya özlemi bütünün parçaya özlemiydi. Havva’nın Adem’e özlemi sıla
hasreti. Havva Adem’in arzusuydu. Adem Havva’nın emini. Kadın doğru adama
güvendi. Onun için el Emin Adem’di.
Dünyanın toplamından çok arzu ettiğiniz biri var mı? İşte o
Havva’dır sizin için. Sizi sizden bile koruyacağına güvendiğiniz biri var mı?
İşte o Adem’dir sizin için. Adem Havva’nın adına arzu dedi, Havva Adem’in adına
emin.
Bütün hikaye yeryüzünde Adem’lerin Havva’ları bulma, hangi
Havva’nın kendi kayıp parçaları olduğunu anlama çabalarından ibaretti. Adem’in
gücü nispetinde işi zorlaştırılmıştı. Onun için doğru kadını bulmak da zordu,
onu bağrına basmak da. Havva içinse iş sadece buluşuncaya kadar zordu. Çünkü
Havva’yı en çok yersiz yurtsuzluk yoruyordu. İçine girip yerleşeceği gönlü
bulunca hemen tanıdı Havva. O gönlü evi gibi çekip çevirmeye, imar etmeye
koyuldu.
Buluşunca yitirdikleri cennetten bir parça buldular. Ona zâhirde
aile dendi, batında itminan. Birlikte Bir oldular. Bir’i buldular. Zaten tüm
ikilik Bir’i bulsunlar diyeydi. Onların hikayesi “Rabbena zalemna enfüsena”
dedikleri sürece, illa ki hüsn-ü
hatimeydi.
Bir olunca cenneti buldular. Bir olunca Esma-i küllihayı
bildiler. Bir olunca halife oldular. Ne varsa Bir’deydi. Her şey o Bir’in
içindeydi. Yola birlikte koyuldular. Esma mertebelerini birlikte gördüler. Biri
diğerine aynaydı. Yitik cennete hep o aynada baktılar. Adem Havva’nın aynasında
yansıyınca, ayna ve görüntü bir oldu, isimler tamam oldu. Gördükleri ne
kendileriydi, ne öteki, gördükleri ikisiydi, o aynada ikisi Bir şeydi. Umuttu
biri ötekine, birbirlerinin gözlerinde Ona baktılar. Bir’i düştüyse öteki
kaldırdı. Bir’i korktuysa öteki sarıp sarmaladı. Birbirlerine gördükleri Hakk’ı
anlattılar. Anlattıkça çoğaldılar, dinledikçe Hakk’ı her birinin tek tek
göremedikleri yerden kavradılar. Onlar birlikte Ona bakan iki göz oldular.
Ne zaman iki oldular, mutsuzdular. Her ikilik acıtırdı.
İki, ayrılığın sayısıydı.
İnsan kendini unutmadığı sürece, kayıp parçasını da, yurdunu
da unutmadı.
Adam kadını, kadın adamı…
Bir’den kopmuş birer ince sızıydı ikisi.
Bu hepimizin hikayesiydi, kimine göre umut veren bir gerçek, kimine göre toz pembe bir hayaldi.
Kimi buldu eksiğini tamamlandı, kimi eksik nedir bilmeden nebat gibi yaşadı, kimi
bir ömür çölde onu aradı.
Benim için bir masaldı her gece yatmadan anımsanan. Belki
gökte asılı bir yıldız, perde aralanıp göz kırpışına bakılan. Bir tat, cennet
kadehinden tadılan. Dudaklarıma dokundu ve gitti.
Kuşkum yok, ağzımdaki tat gerçekti. Hiç bitmeyecekti.
Bu tat sonsuzluktan gelen bir işaretti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder