İnsan nasıl bir varlık? Mahiyeti nedir? Karşımızda
gördüğümüz kişi iyi midir kötü müdür? Hayır ve şer ona yapışık mıdır? Onun
ayrılmaz bir parçası mıdır? İnsana güvenilebilir mi? Birisinden hiç
beklemediğiniz bir hareket sudur edebilir mi? Yahut size ömrünüzce devam edip
besleneceğiniz, kendinizi onun bir parçası, hatta onun bir devamı gibi
hissedeceğiniz hayırlı cümleler söyleyebilir mi, ömür boyu minnettar
kalacağınız kadar iyilik yapabilir mi?
Yaralarınıza deva olabilir mi? Kalbinize dokunabilir mi?
Ben insanlara yavaş yavaş güvenirim. Hata yapmıyor değilim, ama temkinliyim. Yavaş yavaş artan dozlarda severim. Bir kere sevdiğimi asla kalbimden çıkarmam. Çok severim, çok
bağlanırım. Çok hayal kırıklığı yaşarım. Bir zamanlar çokça sorduğum ama şimdi
anlamsız olduğunu bildiğim bir soru cümlesi var. “Bir insan bunu nasıl yapar?”
Sözlerini bağrımda sakladığım, ömrüm boyunca bozdurup bozdurup hazinesini
harcayacağım biri bana “ İnsan her şeyi
yapar, bu soru anlamsız” demişti. O gün beni sarsan bu cevap daha sonra bana basiret verdi, hayatıma rehberlik etti. İnsan her şeyi yapar. Güveninizi sarsar, kalbinize bir bıçak saplar. Kendini kurtarmak için sizi satar.
Her insan nefis taşıyor. Şeytan tam gün canlı yayın yapıyor. Sürekli vehimlerinize üflüyor, düğüm düğüm zaaflarınıza nefes veriyor. Bir korku filmi müziğini sürekli fonda çalış kaygılarınızı arttırıyor.Ve nefis onu dinlemeye meyyal yaratılmış. Kolayca onun dolduruşuna geliyor, her çığlığı,belki acı çeken bir insanın feryadıdır demeksizin kendine karşı tehdit olarak algılıyor. Bulunduğunuz yerde asla
kalamıyorsunuz, durmak yok sürekli hareket halindesiniz, yukarı yahut aşağı.
Nefse her meylettiğinizde, şeytanın minicik bir fısıltısına kalbiniz güm güm
atarak kulak verdiğinizde, Karun gibi yere
batıyorsunuz. Ayaklarınızın altındaki toprak sabit ve kararlı değil, bir
bataklık gibi yumuşak ve sizi içine her kımıldayışınızda daha çok çekiyor.
Oradan kendi çabanızla da çıkamıyorsunuz.
Debelendikçe daha çok batıyor, daha bir çamura bulanıyorsunuz. Bize
dışardan uzatılan bir dal, yahut ipe tutunmaya nasıl da muhtacız. Hablullah,
“Allah’ın ipine sımsıkı tutunun” ayeti yolu işaret ediyor.
Kendimizi iyi sanmak bir yanılsama, bir aldanış. Bu tıpkı şeytanın varlığını
inkar ediş gibi kendi mahiyetini bir inkar. Bir sınanmada mutedil ve sakin davranabildik, ağzımızı bozmadık, kalbimizi nefretle doldurmadık, hakaretlere "Allahtan" diyerek göğüs gerdik, su-i zanlara "Ya Rabbi bilmiyorlar onları affet" diyebildik diye biz adam olmadık. Bu bir lutf-u ilahi. Fark etmez ucba düşersek ilkinden daha büyük daha yapışkan bir kir. Bizdeki karanlık taraftan Allah'a sığınırız ki, o iyi kötü her hali kirletmeye çalışır. Biz temiz değiliz, Allah bizi
temizliyor. Kuddüs olan sadece o var. Biz ise temizlenenlerdeniz. “Allah
temizlenenleri sever” diyor ayet-i kerime. Pisler ki temizleniyorlar. Ve o
zaman seviliyorlar. Dilerim...
Her birimiz olduğumuzdan başka gözüküp aldatabiliriz.
Her birimiz Karun gibi mala yapışabiliriz. Her birimiz Nuh’un oğlu gibi
kendimizce büyük dağ gibi bir sebebe tutunabiliriz, bizi kurtarır sanabiliriz.
Her birimiz Firavun gibi büyüklenebiliriz. Etrafımızdakilere karşı inatçı ve
cebbar olabiliriz. Her birimiz Medyen
halkı gibi tartıda hile yapabiliriz. Yehuda gibi bize güvenen birine ihanet edebiliriz.
Her birimiz Meryem gibi, Yusuf gibi iffetli de olabiliriz.
İsa gibi zühd içinde, Yahya gibi seyyid ve alim olabiliriz. Asiye gibi tüm
olumsuz şartlara rağmen iman eden, himaye eden, sihirbazlar gibi halkın önünde
pişmanlık içinde günahını itiraf edip azabı göze alan, Lokman gibi evladına
güzel öğütler veren, hikmetli evlat yetiştiren, Nuh gibi mücadeleci ve pes
etmeyen, Eyyub gibi, Yakub gibi sabırlı, Mariya Magdalena gibi tevbekar olabiliriz.
Radyo alıcımızı Cebrail’e de İblis’e de ayarlayabiliriz.
İkisi de tam gün yayın yapıyorlar. İki kanaldan da davet alıyoruz. Biri
nefsimizin biri kalbimizin hoşuna gidiyor. Önümüze rol modeller koyulmuş, daima
hayat çarşısından birini alıp giyiyoruz.
İnsanların neler yapabildiklerini her gün gazetelerde
okuyoruz. Etrafımızda mümin insanların nasıl vartalara düştüklerine şahit
oluyoruz. Bizzat kendimiz şeytanın sıkıştırmalarına maruz kalıyor, bazen bıyık
altından gülerek, çaktırmadan ona tabii oluyor, yaptığımızı bin bir bahane ve
teville örtüyoruz.İnsanın bir uranyum çekirdeği gibi azıcık bir şer müdahaleyle
patlayabildiğini, kendi haline başıboş bırakıldığında radyasyon yayabildiğini,
ancak emin ve bilgili ellerde, bir nükleer santralde, kendisine tüm alemce
ihtiyaç duyulacak bir enerji yayabildiğini, küçücük cirminden beklenmeyecek
faydayı yahut zararı verebildiğini görüyoruz. O emin eller el-Emin olan
Rasul’ün elleri…
Yahut bir insanın 60’a merdiven dayamış, hayatına dair
sorgulamalara girişmiş, kendisini canı yana yakıla eleştirdiğini, düzelmek için
çaba gösterdiğini görüyoruz. Yıllar sonra bile olsa ona yaptığı bir yanlıştan
dönme cehdini veren, onun geçmiş hatalarını sevaba çevirmek arzusunda olan
Rabbi’nin bazen latif bazen şedid terbiyeleri elinde evirilip çevrildiğine
şahit oluyoruz. “Rabb’in onda gördüğü güzel bir şeyler var ki, onunla bıkmadan
usanmadan uğraşıyor” diyoruz. Hiç kimse sevdiğinden kolay kolay vazgeçmez
çünkü..
Benim insana dair umudum var, tıpkı kendi nefsimin ıslahına
duyduğum umut gibi. En yakınlarımdan başlayarak, tüm insanlara da umut verme
gayretim var. Değişebilirsiniz, düzelebilirsiniz, bundan sonra 3 yıl da
yaşasanız hayatınızın akışını değiştirebilirsiniz, büyük bir sıçrama
yapabilirsiniz diyorum. Bunu insanın Rabbi’nin onun üzerinde dolaşan elinin hürmetine söylüyorum. Rab her tükenişimizde her düşüşümüzde sırtımızı sıvazlıyor. "Kalk, özür dile, tevbe et, gülümse, yürü" Bize dokunuyor. Bizi bazen okşayarak, bazen tokatlayarak
terbiye ediyor. Ama ellerimizi hiç bırakmıyor.
O halde ahir zaman şartlarında bile olsa insana güvenmek
lazımdır. Çünkü onun Mümin bir Rabbi, El Emin rehberi vardır. Ümmeti davette de
olsa, ümmeti icabede de…
Söylediğimiz her bir sözün edip eylediğimiz minicik bir
hareketin nelere sebep olacağını asla bilemeyiz. Bazen bir tebessümle hayatları
değiştirebilir, ya da bir kaş çatışla ömür boyu kırgınlıklara, hatta bir
insanın imandan soğumasına, hayata küsmesine sebep olabiliriz. İnsanlarda yapabileceğimiz tahrip gücü bizi dünyalarına ne kadar aldıklarıyla orantılıdır. Çok derindekiler en çok yaralarlar. Derin yaralar geç iyileşirler. Kendimizi ve
yapabileceklerimizi azımsamayalım.
İnsan kendi küçük, tahrip gücü ve anlamı büyük bir varlıktır.
Allah bizi anlamdan gafil etmesin…
Mona İslam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder