6 Şubat 2013 Çarşamba

Fakirin Ekmeği Umut

İnsan nasıl bir varlık? Mahiyeti nedir? Karşımızda gördüğümüz kişi iyi midir kötü müdür? Hayır ve şer ona yapışık mıdır? Onun ayrılmaz bir parçası mıdır? İnsana güvenilebilir mi? Birisinden hiç beklemediğiniz bir hareket sudur edebilir mi? Yahut size ömrünüzce devam edip besleneceğiniz, kendinizi onun bir parçası, hatta onun bir devamı gibi hissedeceğiniz hayırlı cümleler söyleyebilir mi, ömür boyu minnettar kalacağınız kadar iyilik yapabilir  mi? Yaralarınıza deva olabilir mi? Kalbinize dokunabilir mi?

Ben insanlara yavaş yavaş güvenirim. Hata yapmıyor değilim, ama temkinliyim. Yavaş yavaş artan dozlarda severim. Bir kere sevdiğimi asla kalbimden çıkarmam. Çok severim, çok bağlanırım. Çok hayal kırıklığı yaşarım. Bir zamanlar çokça sorduğum ama şimdi anlamsız olduğunu bildiğim bir soru cümlesi var. “Bir insan bunu nasıl yapar?” Sözlerini bağrımda sakladığım, ömrüm boyunca bozdurup bozdurup hazinesini harcayacağım  biri bana “ İnsan her şeyi yapar, bu soru anlamsız” demişti. O gün beni sarsan bu cevap daha sonra  bana basiret verdi, hayatıma rehberlik etti. İnsan her şeyi yapar. Güveninizi sarsar, kalbinize bir bıçak saplar. Kendini kurtarmak için sizi satar.

Her insan nefis taşıyor. Şeytan tam gün canlı yayın yapıyor. Sürekli vehimlerinize üflüyor, düğüm düğüm zaaflarınıza nefes veriyor. Bir korku filmi müziğini sürekli fonda çalış kaygılarınızı arttırıyor.Ve nefis onu dinlemeye meyyal yaratılmış. Kolayca onun dolduruşuna geliyor, her çığlığı,belki acı çeken bir insanın feryadıdır demeksizin kendine karşı tehdit olarak algılıyor. Bulunduğunuz yerde asla kalamıyorsunuz, durmak yok sürekli hareket halindesiniz, yukarı yahut aşağı. Nefse her meylettiğinizde, şeytanın minicik bir fısıltısına kalbiniz güm güm atarak kulak verdiğinizde, Karun gibi yere batıyorsunuz. Ayaklarınızın altındaki toprak sabit ve kararlı değil, bir bataklık gibi yumuşak ve sizi içine her kımıldayışınızda daha çok çekiyor. Oradan kendi çabanızla da çıkamıyorsunuz.  Debelendikçe daha çok batıyor, daha bir çamura bulanıyorsunuz. Bize dışardan uzatılan bir dal, yahut ipe tutunmaya nasıl da muhtacız. Hablullah, “Allah’ın ipine sımsıkı tutunun” ayeti yolu işaret ediyor.

Kendimizi iyi sanmak bir yanılsama, bir aldanış. Bu tıpkı şeytanın varlığını inkar ediş gibi kendi mahiyetini bir inkar. Bir sınanmada mutedil ve sakin davranabildik, ağzımızı bozmadık, kalbimizi nefretle doldurmadık, hakaretlere "Allahtan" diyerek göğüs gerdik, su-i zanlara "Ya Rabbi bilmiyorlar onları affet" diyebildik diye biz adam olmadık. Bu bir lutf-u ilahi. Fark etmez ucba düşersek ilkinden daha büyük daha yapışkan bir kir. Bizdeki karanlık taraftan Allah'a sığınırız ki, o iyi kötü her hali kirletmeye çalışır. Biz temiz değiliz, Allah bizi temizliyor. Kuddüs olan sadece o var. Biz ise temizlenenlerdeniz. “Allah temizlenenleri sever” diyor ayet-i kerime. Pisler ki temizleniyorlar. Ve o zaman seviliyorlar. Dilerim...

Her birimiz olduğumuzdan başka gözüküp aldatabiliriz.  Her birimiz Karun gibi mala yapışabiliriz. Her birimiz Nuh’un oğlu gibi kendimizce büyük dağ gibi bir sebebe tutunabiliriz, bizi kurtarır sanabiliriz. Her birimiz Firavun gibi büyüklenebiliriz. Etrafımızdakilere karşı inatçı ve cebbar olabiliriz. Her birimiz  Medyen halkı gibi tartıda hile yapabiliriz. Yehuda gibi bize güvenen  birine ihanet edebiliriz.

Her birimiz Meryem gibi, Yusuf gibi iffetli de olabiliriz. İsa gibi zühd içinde, Yahya gibi seyyid ve alim olabiliriz. Asiye gibi tüm olumsuz şartlara rağmen iman eden, himaye eden, sihirbazlar gibi halkın önünde pişmanlık içinde günahını itiraf edip azabı göze alan, Lokman gibi evladına güzel öğütler veren, hikmetli evlat yetiştiren, Nuh gibi mücadeleci ve pes etmeyen, Eyyub gibi, Yakub gibi sabırlı, Mariya Magdalena gibi tevbekar olabiliriz.

Radyo alıcımızı Cebrail’e de İblis’e de ayarlayabiliriz. İkisi de tam gün yayın yapıyorlar. İki kanaldan da davet alıyoruz. Biri nefsimizin biri kalbimizin hoşuna gidiyor. Önümüze rol modeller koyulmuş, daima hayat çarşısından birini alıp giyiyoruz. 

İnsanların neler yapabildiklerini her gün gazetelerde okuyoruz. Etrafımızda mümin insanların nasıl vartalara düştüklerine şahit oluyoruz. Bizzat kendimiz şeytanın sıkıştırmalarına maruz kalıyor, bazen bıyık altından gülerek, çaktırmadan ona tabii oluyor, yaptığımızı bin bir bahane ve teville örtüyoruz.İnsanın bir uranyum çekirdeği gibi azıcık bir şer müdahaleyle patlayabildiğini, kendi haline başıboş bırakıldığında radyasyon yayabildiğini, ancak emin ve bilgili ellerde, bir nükleer santralde, kendisine tüm alemce ihtiyaç duyulacak bir enerji yayabildiğini, küçücük cirminden beklenmeyecek faydayı yahut zararı verebildiğini görüyoruz. O emin eller el-Emin olan Rasul’ün elleri…

Yahut bir insanın 60’a merdiven dayamış, hayatına dair sorgulamalara girişmiş, kendisini canı yana yakıla eleştirdiğini, düzelmek için çaba gösterdiğini görüyoruz. Yıllar sonra bile olsa ona yaptığı bir yanlıştan dönme cehdini veren, onun geçmiş hatalarını sevaba çevirmek arzusunda olan Rabbi’nin bazen latif bazen şedid terbiyeleri elinde evirilip çevrildiğine şahit oluyoruz. “Rabb’in onda gördüğü güzel bir şeyler var ki, onunla bıkmadan usanmadan uğraşıyor” diyoruz. Hiç kimse sevdiğinden kolay kolay vazgeçmez çünkü..

Benim insana dair umudum var, tıpkı kendi nefsimin ıslahına duyduğum umut gibi. En yakınlarımdan başlayarak, tüm insanlara da umut verme gayretim var. Değişebilirsiniz, düzelebilirsiniz, bundan sonra 3 yıl da yaşasanız hayatınızın akışını değiştirebilirsiniz, büyük bir sıçrama yapabilirsiniz diyorum. Bunu insanın Rabbi’nin onun üzerinde dolaşan elinin hürmetine söylüyorum. Rab her tükenişimizde her düşüşümüzde sırtımızı sıvazlıyor. "Kalk, özür dile, tevbe et, gülümse, yürü" Bize dokunuyor. Bizi bazen okşayarak, bazen tokatlayarak terbiye ediyor. Ama ellerimizi hiç bırakmıyor.

O halde ahir zaman şartlarında bile olsa insana güvenmek lazımdır. Çünkü onun Mümin bir Rabbi, El Emin rehberi vardır. Ümmeti davette de olsa, ümmeti icabede de…

Söylediğimiz her bir sözün edip eylediğimiz minicik bir hareketin nelere sebep olacağını asla bilemeyiz. Bazen bir tebessümle hayatları değiştirebilir, ya da bir kaş çatışla ömür boyu kırgınlıklara, hatta bir insanın imandan soğumasına, hayata küsmesine sebep olabiliriz. İnsanlarda yapabileceğimiz tahrip gücü bizi dünyalarına ne kadar aldıklarıyla orantılıdır. Çok derindekiler en çok yaralarlar. Derin yaralar geç iyileşirler. Kendimizi ve yapabileceklerimizi azımsamayalım.

İnsan kendi küçük, tahrip gücü ve anlamı büyük bir varlıktır.

Allah bizi anlamdan gafil etmesin…

Mona İslam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder