CANDY
Bu dünyada haz, devrilen bir kavanozdan yavaş yavaş yere
akan bala benzer. Parmağınızı uzatıp bir parmak bal çalabilirsiniz ağzınıza,
ama hepsi o kadar. Daha fazlasını
ararsanız sonunuz Candy gibi olur. Gerçek hayat, daha çok bir bardak su gibidir
, berraktır, renksizdir ve bir dikişte biter. Bu size anlatacağım filmin
çarpıcı iki sahnesinin özetidir.
Candy, 2006 Berlin film festivalinde, ve 26. İstanbul
Uluslar arası Film Festivalinde gösterilmiş Avustralya yapımı bir Neil Armfield
filmi. Hazcılığı nedeniyle delilik sınırında bir hayat süren ressam Candy ile
kocası şair Dan’in sarı tanrı dedikleri
uyuşturucu ile sarmalanmış aşklarının hikayesi.Haz peşinde koşarken, acıya
yuvarlanışlarının dramı.
Film “cennet” bölümü ile başlar.Birbirini delicesine seven
çift için hayat, bir dönme dolabın içinde baş döndürücü bir hızla
seyretmektedir.Onlar çılgın bir ateşin içinde balmumu gibi erimektedirler. Öyle
ki uyuşturucu koması ile ölümden dönen
Candy’nin, ayılıp yeniden nefes almaya başladığında kocasına söylediği ilk şey
şırıngayı gösterip; “Çok mutluyum, bir daha yapalım” olur. Acısız, kedersiz toz
pembe bir hayat yaşar, kadehlerini silme hazla doldururlar.Haz parmaklarının
arasından akıp gider.
Zamanla paraları biter, Dan iş bulamaz. Uyuşturucu krizi başlar
ve film “dünya” bölümüne geçer. Cennetten düşülmüştür. Ev kirası gelmiştir,
vergiler vardır,ve ödenmemiş faturalar. Zaten yemek yememektedirler. Eroin
onları her anlamda doyurmaktadır ancak, faturaları ödemeleri gerekmektedir.
Çocukluğumuzdaki Şeker Kız Candy’yi hatırlatan güzeller güzeli kahramanımız
için para bulmak hiç de zor olmaz. Tahmin edilebildiği üzere fahişelik yapmaya
başlar. Kocası da buna göz yumar. Uyuşturucu her şeyden önce gelir çünkü.
Yaptığı iş bir süre sonra Candy’nin canına tak eder. Dan’den
erkek olmasını ve para bulmasını ister. Dan ise kıyak kafasıyla nasıl iş
bulacağını bilemez. Dolandırıcılık yapar. 7000 dolar kazanır. Bu para onları
bir süre idare edecektir.Bu kez şansları yaver gitmiştir, ya sonra, haz
müptelaları sonrasını pek nadir düşünürler. Bir süre Candy’nin çalışmasına
gerek yoktur.
Filmin cehennem dönemi başlar, Candy hamiledir. Bebek için
uyuşturucuyu bırakmalıdırlar. Bunu gerçekten denerler. Ama bu o kadar kolay
değildir. Onları bu zehire alıştıran adam Casper’ın deyişiyle. “Bırakabileceğin
zaman bırakmazsın, bırakmak istediğinde ise bırakamazsın.” Günlerce azap
çekerler, krizlere girerler. Kızın karnı gitgide büyür ve bir kriz anında düşük
yapar. Bu sırada müthiş oyunculuklara tanık oluruz. Özellikle ceninle birlikte
karı kocanın hastane odasındaki halleri içler acısıdır. Hep birlikte hastane
yatağında uzanmış yatarlar. Sanki kucaklarındaki cenin onların hayatının
fotoğrafıdır.
Hayat tarif edilmez bir kederle doludur. Acıdan tatlıya,
elemden hazza kaçarlar. Tekrar uyuşturucuya başlarlar. Zaten Candy yıllardır
yumrukları sıkılı yaşamaktadır. “Yumruklarımı açamıyorum,rahatlayamıyorum, hep
gerginim kahrolası senin yüzünden” diye kendisini hayatı boyunca tenkit etmiş
annesine seslenir bir sinir krizinin eşiğinde. Böyle hiçbir şeyinizi beğenmeyen
ebeveyinlerle yaşadığınızda, aşka kaçmak tek yoldur.Ve malesef herkes aşka
kaçtığında on ikiden vuramaz. Kahir ekseriyetle yağmurdan kaçıp doluya
tutulursunuz. Bazılarının nasibine Dan gibi uyuşturucu bağımlısı tipler düşer.
Zayıf olmasına rağmen Dan gerçekte Candy’i seven tek kişidir hayatta. Keder
ancak sevginin elleri dokunduğunda kanaması duran bir yaradır. Tabii cehennemin
ortasında bir hayatta ne kadar sevgi yeşerebilirse.
Sevilmek, her insanın en şiddetli ihtiyacıdır. Ona havadan
sudan daha fazla ihtiyaç duyarız. Siz bakmayın burnu Kaf dağında “Benim kimse
tarafından sevilmeye ihtiyacım yok” diyen tiplere. İnsan sevgiye öyle aç, öyle
susuzdur ki en küçük bir sevgi kırıntısına saldırır. Sevgi susuzluğu öyle
çaresiz bir haldir ki, karşınızda pis bulanık bir su, hatta zehir bile olsa onu
bir dikişte içersiniz. Hele küçükten beri çölde yaşamışsanız, önünüze çıkan ilk
bataklıkta boğulmaya adaysınızdır. Buna gönüllü olursunuz üstelik.
Haz bağımlılığı bir tercih değildir. O çok acı çekmiş
çaresiz insanın tek sığınağıdır. O hoyrat hayata karşı kendini savunma
biçimidir. Hayatla dalga geçmektir, hafife almak ve böylece omuzlarındaki
korkunç ağırlıktan kurtulmaktır. İş bağımlılığı, yeme bağımlılığı, cinsellik
bağımlılığı, eğlence bağımlılığı, internet bağımlılığı, alkol ve uyuşturucu
bağımlılığı sadece insanların kendi karakterlerine ve yaşadıkları çevreye göre
seçtikleri kuyruğu dik tutma çabalarıdır. “Derdim var ki içiyorum” diyenler,
kesinlikle doğruyu söylemektedirler. İmanı olmayan insanın acıdan kaçmak için
aklını çıkarıp atmaktan, uyuşmaktan, cenneti bu dünyaya çağırmaktan veya
delirmekten başka çaresi yoktur. Vedud’u tanımamış olanı serseri aşklar ve
geçici hazlar peşinde gördüğünüzde sakın kınamayın. Emin olun ki bu hayatını yumruklarını
sıkarak yaşayan bir küçük kız için bulabileceğinin en iyisidir. Sadece bir
gününüzü yumruklarınızı hiç açmadan geçirmeyi deneyin, ne demek istediğimi
anlayacaksınız.
Mona İSLAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder