ÖLÜM ARKADAŞIMIZDIR BİZİM.
Biz doğduğumuzda o da doğar bizimle. Yanı başımızdadır
daima. Bebekken bakıp gülümsediğimiz, çocukken kendisiyle konuşup oynadığımız
arkadaşımızdır ölüm. Tıpkı bize benzer, bizi tamamlar, bizi anlamlı kılar. Biz büyürken o da büyür bizimle,
biz sınn-i kemale erince onun büyümesi durur. Biz hayatın yokuşlarından indikçe
aşağılara, o gençliğin doruğunda ter-ü taze koşar ardımızda.
Bazen onu görmek istemeyiz. Kovalarız hayatımızdan. O bir
yere gitmese de gizlenir. Arkamızda durur kimi zaman, biz dönünce o da
arkamızdan bizimle döner. Bazen de yediğimiz lokmada, içtiğimiz çay fincanında,
yaslandığımız koltuğumuzun ardında, yürürken gölgemizin içinde saklanır usulca.
Üzgündür dostumuz. Tard edilmiştir. Ancak bizi terk etmesi mümkün değildir.
Arkadaşlarının kıymetini bilmeyenler daima yalnızlık çekerler.
Bazen onunla yüz yüze geliriz. Bir yüksek balkondan boşluğa
bakarken, bir lokma boğazımıza takılıp zorlarken, bir hastalık esnasında ateşle
yatakta dönerken, rüyamızda elimizden
tutmuş gülümserken. Panik oluruz. Zira insanın kendisiyle yüzleşmesi gibi
zordur, hayatının ikiz kardeşi ölümle tanışması. Her
lokmanın bitişinde, kelimelerin tükenişinde, her gönül sızısında, her ayrılık
acısında omzumuza dokunup teselli veren odur. Saçlarımızın ak tellerinde, göz
altlarımızın gevşeyişinde, enerjimizin tükenişinde, sonsuza uzanan aşklarımızda bize öteyi işaret edip umut veren vaatkar dostumuzdur ölüm.
Gözlerine bakmazsak nasıl tanırız onu? Fısıltısına kulak
vermezsek, ardımıza atar lanetlersek nasıl yaşarız? Yaşamamızı mümkün kılan
odur. Anı anlamlı kılandır ölüm. Aşkları mümkün kılan, çirkinlikleri güzel
eden, acılara sabrı öğreten, zalimlere tahammül ettiren, değerli olan için
savaştıran, perdeyi inceltip anlamı idrak ettiren, Onu gösteren de ölümdür. Bir tarafıyla evlilik gibidir ölümle
birliktelik. Evlenmek gibi ölüm de öncesinde daima kaygı vericidir. Bunun
istisnası aşıklardır. Aşıklara her türlü kaygı vız gelir. Hesap bilmez, gözü
görmez, dünyayı umursamaz meczuplardır onlar. Ölüm aşıkları çok sever. Zira
insan en çok aşıkken kucaklaşır ölümle.
İnsan bilir gönlünü dolduracak olan sonsuzluğa ancak ölümün elini tuttuğunda erişebilir eli. İnsan bilir tüm hayat gailesinin yorgunluğuna, susulan haksızlıkların, sabredilen firakların, yorgun düşen müfekkirenin, fısıltıyla söylenen dileklerin tesellicisidir ölüm.
Kendisine dost olana, sürekli yanında taşıyana, gözlerini
kaçırmayana bilgelik veren de odur. Yaşlandığımızda yanı başımızdan ayrılmayan,
her sıkıntıda yanağımızdan bir makas alandır sevgili ölüm. Gün gelir sarıverir
kollarıyla bizi de o zaman hayat ve ölüm ikiliği kalkıverir ortadan. Cem
oluruz, huzur buluruz. Hayatın ölümle izdivacından daha şen bir düğün olamaz.
Varlığın sızısı diner, ten kafesi kapılarını açar, özgür kalırız. Gittiğimiz
yere bizi büyük bir iştiyakla sürükleyen, elimizden tutup bizi berzahın bekleme
salonlarında yabancılarla terk etmeyen, kalıp yerleşeceğimiz menzile dek bizi
bırakmayan, ayakucuna kıvrılıp dinlendiğimiz, bize berzah alemlerinde serbestçe dolaşabilelim diye bir çift kanat takan biricik dostumuzdur ölüm.
Bizim gibi mahluktur o da. Her insanın ölümü kendine benzer.
Alimin ölümü alimdir. Zaliminki ise zalim olur elbet. Zahidlerin ölümü incecik
bir varlıktır. Şühedanın ölümü bir kahraman. Hesap adamlarının hesaplarını
bozandır o. Mecnunların ölümü Leylaları olabilir pek ala. Cömert adamın ölümü
yardım isteyen bir fukaradır belki kim bilir. Şüphesiz ki o daima kendisine
bizi meylettirecek karşı konulmaz bir cazibeyle gelir. Cazibesine iltifat
etmeyenleri kopmaz ipiyle yakalar ölüm. Biz fani iken ölüm kendisine tabi
olunması icab eden, itaatkar olunmazsa adamı fırtına gibi savuran bir
efendidir. Biz baki olunca dostumuz ölüm ihtiyarlamaya başlar, bizi yolun
sonuna taşır ve ölür.
Cennetlikler cennetlerine, nar ehli menzillerine erişince
ölüm kurbanlık bir koç olur da göz önüne getirilir. Bir müezzin seslenir, “Ölüm
öldürüldü” diye. Süedayı bir sevinç dalgası sarar, zalimlerin başından
ümitsizlik boca edilir. Ölümün vazifesi bitmiştir. Hayatımızın eşidir ölüm,
belki onun gidişi dahi hayata hüzün verecektir. Olsun hüzün insanın yanağında bitişinde hüsne dönüşür. İnsan bilir her varlığın
vazifesini ifa edip gidecektir. Hayat ölüme üstün gelecektir. Ölüm tadılan, hayat doyulan hatta doydukça doyulamayan bir şeydir.
Ölmeden önce çağırın
dostunuzu, onu düşünme, onu tanıma, onunla tanışma şansınızı kaçırmayın. Ölümün yüzüne gülümseyin, bir "Merhaba" deyin, göreceksiniz o da size sıcacık bir “Merhaba” diyecektir. Ölmeden ölmek böyle bir şey
olsa gerektir.
Mona İSLAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder