BİLAD-İŞ ŞAM NOTLARI 6
Şam’a veda, gök bizi ağlayarak uğurluyor…
Bugün Şam’a veda günümüz. Bir grup Türk öğrenci ile de
görüşüp tanıştıktan küçük moral desteklerle onlara umut verme çabasından sonra
gidiyoruz işte. Bu sözünü ettiğimiz arkadaşlar başörtüsü mağduru olup şerri
hayra tebdil etmeye ve Arapça öğrenerek burada eğitim yapmaya gelmiş
arkadaşlar. Biraz sıkıntılılar. Hem zorlukla içinden geçtikleri durumun
yeterince takdir edilmeyişinin, canım başınızı açıverseydiniz söylemlerinin,
anlaşılmamanın üzüntüsünü yaşıyorlar. Hem de Şam’a gelmeyi seçtikleri için
Avrupa’ya giden arkadaşlarının yanında ikinci sınıf muamele gördüklerinden
şikayetçiler. Demek dindarlarımız bile Arapça öğrenimini önemsemiyorlar ne acı.
Oysa bizim Arap Dili ve Edebiyatı okumuş, tercümanlara, dil
öğretmenlerine Türkiye’de ne kadar çok ihtiyacımız var. Türkiye’deki Arap Dili
ve Edebiyatı bölümlerinin ne kadar yetersiz olduğu, İlahiyatçıların dahi ne
kadar zayıf Arapçaya sahip olduğu herkesçe malum. Ne kadar çok kitap Arap
ülkelerinden buraya, buradan da oraya çeviri yolu ile gitmeyi bekliyor.
Kitaplar ve fikirler üzerinden tanışmaya ihtiyacımız var. Çocuklarımızın
birbirlerinin masallarını hikayelerini dinlemeye ihtiyacı var. Birbirimizin
şarkılarını mırıldanmaya ihtiyacımız var. Bu yeniden bir ümmet olmanın olmazsa
olmazı değil mi? Nasıl bundan gaflet edebiliriz.
O kızlar dar imkanlarla Arap öğrencilerin bile okumaya
çekindiği bir bölümde okuyorlar, Arap Dili gibi ağır bir alan seçmişler ve
büyük bir yükü sırtlanmışlar. Bizden maddi manevi destek beklemeye hakları var.
Bizim de onların eğitimlerini bitirip memlekete geldiklerinde bize
öğreteceklerine ihtiyacımız yok mu? Hiç kimse bu memlekette okuduğu Kitab’ı
yüzünden değil anlayarak okumak istemiyor mu? Yahut hiç değilse dindarlarımızın
çocuklarına İngilizce öğretmek kadar Arapça öğretmeye de hevesi yok mu?
Arkadaşlara destek olmaya çalışıyoruz, hatta birine bizzat
geldiğinde öğrencisi olma sözü veriyorum. Hem kendim, hem kızım için.
Yaptıkları şeyin öneminden bahsediyoruz onlara, Allah’tan umut kesmemelerini
ileriye dönük olmazları olduracak bir Rabbe iman ettiğimizi hatırlatmaya gayret
ediyoruz. Hem onlara, hem kendimize. “Bizim yapabileceğimiz çabalamak” diyoruz,
“ve siz de tam bunu yapıyorsunuz, öyleyse kazandınız ecrini karşılığını
akıbetini Allaha bırakın. Emin olun sizi mahzun bırakmayacaktır.” Onlara bir
umut verip karşılığında gayret alarak vedalaşıyoruz. Her hicret dönmek için
yapılır ve biz de onların dönüşünü bekliyoruz.
Kızların haline mi bizim halimize mi bilinmez dışarıda
yağmur yağıyor. Öyle bir yağmur ki eteklerimiz dizlerimize kadar sırılsıklam
oluyor. Şam’ın bütün sokakları yıkanıyor. Kabirlerinde yatanlara, yer üstünde
yaşayanlara, camilerine kiliselerine, kuşlarına, kedilerine, Şam-ı şerif’in
mübarek müekkel meleğine selam verip yeniden görüşmeyi diliyoruz. Buradan
ayrılırken bir yabancı memleketten ayrılır gibi hissetmiyoruz. Taksi şöförünün
sözlerini mırıldanıyorum” Şaab-utTürki şaabus Suri, nafsüşşaab”(Türkiye halkı
ve Suriye halkı aynı halk) “Hakan Albayrak dışişleri bakanı olsa nasıl
olurdu?”esprileri yapıyoruz giderayak. Son olarak hatıra kabilinden klasik ve
popüler Arap müzik cd leri alıyoruz doldurabildiğimizce çantalarımıza. Görüntü
kaybolsa da, ses kaybolmasın hayalimizde Şam’ı İstanbul’a taşıyalım istiyoruz.
Dilerim bir gün ayrılmamak üzere birlikte olur bu halklar,
bu topraklar, bu kültür, bu müzikler. Dilerim bir gün Arap kardeşlerimizle
İngilizce anlaşmak, gavurun dilini aramıza sokmak zorunda kalmadan şakalaşmak,
gülüşmek, hüzünlenmek, muhabbet etmek nasip olur bize. Dilerim bir gün biz
çocuklarımıza Arap masallarını anlatırız da onlar çocuklarına Türk masalları
söylerler. Arap entelektüellerin yazıları kitapları Türkçe’ye Türk entelektüellerinki
Arapça’ya çevrilir umarım. Sevgili arkadaşım İsmail bana romantik diyor, ama
ben inanıyorum, zira her şey önce inanmakla mümkün oluyor. Nasıl, ne zaman
Allah-u Alem bis Savab(Allah doğrusunu bilir) Kim bilir belki bu yolculuklar
bile buna bir mukaddimedir. Herkesi bulabildiği ilk fırsatta Suriye’ye gitmeye
davet ediyorum.
Bir sıla-i rahim tazeler gibi, bir istiğfar eder gibi.
Bir kendi ile tanışır, geçmişi ile barışır gibi.
Her türlü ırkçı burnu büyüklükten azad olur gibi.
Hatta kendine aynada bakar gibi…
Not: Yazılar savaştan önce yazıldı, elbette şimdi gitmenizi tavsiye etmem, dileriz oradaki kardeşlerimiz için de bölge için de ortalık durulur, huzur gelir de yine ziyaretleşmeler başlar.
Mona İSLAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder